Gazze’de İsrail güçleri tarafından soykırıma tabi tutulan 2,3 milyon insan var. Filistin'in etnik temizliği, Avrupa ve ABD'den destek bulan siyonizmin ırkçı dinamizminden ayrı tutulamaz.
30 Ekim'de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcısı Kerim Han, İsrail'in Filistinlilere karşı başlattığı topyekûn saldırıya değindi.
Savcı Han, konuşmasında "7 Ekim'den bu yana, İsrail'de suç işlenen yerlere girmeye çabalıyorum. Yas tutan, korku içinde yaşayan, sanki zaman durmuş gibi acı içinde sevdiklerini bekleyen, endişeyle onların geri dönmeleri için dua eden ailelerle görüşme çabalarımı yoğunlaştırdım." dedi.
Bu açıklamasının ardından ‘Gazze'ye girmek için her türlü gayreti gösterdiğini ancak bunun mümkün olmadığını’ da sözlerine ekledi.
Savcının bu yaklaşımı, uluslararası arenada ses getirdi getirmesine ama atılacak ‘bağlayıcı adımlar’ konusunda resmî kurumları harekete geçiremedi. Üstelik İsrail, tam tersine işgali ve katliamı daha ileri bir boyuta taşıdı. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın, Filistinlileri "insansı hayvanlar" olarak nitelendirmesi ve "her şeyi yok etme" sözü vermesi ile birlikte İsrail işgal güçleri, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırma ve etnik temizlik yapma niyetlerini uygulamaya koydular.
İNDİRGEMECİLİK VE TARİHSİZLEŞTİRME
UCM savcısı konuşmasında, BM’nin harekete geçmemesini protesto etmek için istifa eden üst düzey insan hakları yetkilisi Craig Mokhiber'in atıfta bulunduğu "ders kitabı niteliğindeki soykırım vakasından" hiç söz etmedi. Bunun yerine Han, Batılılara ait, bağlamından koparılmış yanlış sunumları yineledi ve ikinci derece hasar sahipleri olarak ‘binlerce Filistinli talihsiz kurbanın düşmanlıklara maruz kaldıklarını’ öne sürdü.
Ne UCM savcısı ne de Batılı hükûmetlerin çoğu, mevcut küresel koşulları şekillendiren sömürgeci tarih konusunda herhangi bir endişe göstermedi. İsrail ve müttefikleri; Hamas saldırısının yok yere gerçekleşmediğini vurguladığı için BM Genel Sekreteri Guterres'in istifasını talep edecek kadar ileri gittiler. Bu da tarihi susturmak ve bastırmak için çaba sarf ettikleri anlamına gelir.
Savaşın sadece İsrail ve Hamas arasındaki bir çatışma olarak indirgeyici temsili; adalet parametrelerini Avrupa ve Amerikan siyasi duruşuyla uyumlu hâle getirmekle birlikte, etnik temizlik ve soykırıma kolaylık sağlıyor. Bu tür bir indirgemecilik ve tarihsizleştirme; İsrail'in yerleşimci-sömürgeci yapıları ve Filistinlilere yönelik şiddet uygulamalarına kaynaklık eden siyonist ideoloji ile ilgili temel soruları görmezden geliyor.
Hatırlatalım: siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, daha 1895'te Yahudi yerleşimcilerin Filistinlileri ‘yok etmesi’ gerektiğini söylemiş ve bu etnik temizliğin "gizlice ve ihtiyatlı bir şekilde" yapılması gerektiğini belirtmişti.
DEMOGRAFİK TEHDİDE AŞAMALI SOYKIRIM
Filistinlilerin 1948'de mülksüzleştirilmelerine zemin hazırlayan, yüz binlercesini sürgüne zorlarken şehirlerini ve köylerini yok eden etnik damgalama, bugün de devam ediyor. Siyonist ideoloji; tüm Filistinlileri, İsrail devleti için demografik bir tehdit olarak görmeye devam ediyor.
Filistinliler, Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen kendi kaderlerini tayin etme gibi bir temel haktan mahrum bırakıldılar. Toprağın asıl sahipleri olan bu insanlar, Batı Şeria'daki askerî işgalden Gazze'deki kuşatma ve bombardımana kadar uzanan bir dizi İsrail operasyonuyla topraklarının yaklaşık yüzde 15'ine hapsedildiler. Gazze'ye yönelik mevcut saldırı, bu "aşamalı soykırımın" bir parçasıdır.
Uluslararası düzene nüfuz eden yerleşik sömürgeci yapı, 1948'den bu yana Filistinlilerin mülksüzleştirilmesine ve etnik temizliğe tabi tutulmasına olanak sağlamış ve İsrail’e ruhsat vermiştir. Tüm bu yaşananlar, İsrail ile Hamas arasında bir savaş değil, Filistin'in yerli halkını topraklarından söküp atmayı amaçlayan yerleşimci-sömürgeci şiddetin bir devamıdır.
Yani mesele kesinlikle Hamas değil.