Mesele büyük, formül basit, yol uzun

Abone Ol

İddia sahibi olmanın inanç sahibi olabilmeyle doğrudan bağlantısı aşikar. İnanmak, başarmanın kaçta kaçıdır bilemiyorum. Fekat inanmadan iddia edilemeyeceği kesin. Neresinden bakarsak bakalım iddiasıyla sınanacak insanoğlunun başarı şifresi elimizde. Formül basit; inan, iddia et ve başar…

Beşerin başarma aşkının asırları aşacak ve asırlar alacak kalıcı yöntemi sanat. İşlevsel bir meseleden bahsediyorsak da yöntemin yönetimi hususu önümüze karşımıza çıkıyor. Sanat yönetimi ifadesi başta irrite edici gelebilir. Şu an benim de midem bulanıyor. Gelin görün ki, hayatın teorisinin yanında gerçekleri var. Ve bu minvalde çözüm tekliflerini konuşmalıyız.

Öncesinde ise bir teşhis…

Söz konusunu yöntemin mide bulandırmadan yönetiminde ilk taşı günahsızların atması esası gereğince ‘kültür-sanat haberciliği’ ve bağlı unsurlar ciddi şekilde iddiamız olmalı. Peki, haberciliğe inanılır mı? Elbette hayır! Yaşadığımız zamanda habercilik, -büyük oranda- manipülasyon savaşlarının herhangi bir tarafında yer almaktan başka bir işlev görmüyor (Erem Şentürk’e selam, yazıya devam). Ancak ve ancak burada da hayatın gerçeklerine ve araçsallaşmış yöntemlerin mahçupluğuna sığınacağız.

Kültür-sanat haberciliği ve sinema yazarlığı bağlamında bugün medyamıza şöyle bir göz attığımızda içler acısı halimizle karşılaşıyoruz. Düşünün ki ifadesi iddiasından büyük koca koca gazetelerimizin, televizyonlarımızın kültür-sanat sayfaları/programları parmak gösterilecek sayıda. Türkiye’nin en büyük ikinci medya grubu son el değiştirmesinden sonra ilk icraat olarak bir sinema dergisini kapattı. Yerine de bir şey ikame etmedi. Aynı grubun televizyonunda kültür programı zorla yayınlandı ve ömrü fazla sürmedi. Yine bir başka büyük medya grubunda ise son dönemde yaşanan tenkisatta ilk yol gösterilenlerden biri sinema yazarı oldu. Birçok gazetede sinema sayfası ve yazarı eksiği var.

Peki, kimin umurunda?

Dedik ya; iddiamız ile sınanacağız. İnanmamışların iddiamızı sahiplenmesinin acı neticesi bu. Sinemamıza, sanatımıza, kültürümüze sahip çıkmanın ilk şartı basın ve medyada buna yer vermek. Zira dördüncü kuvvet olan medyanın kamuoyu oluşturma işlevi ortada. Bu manzarada -şahsi hassasiyetimden olsa gerek- sinema yazarlığı konusunu önemsiyorum.

Son senelerde toplumsal olaylarda sinemacıların oynadığı rol ve sinemanın küresel sistemdeki yerini bir arada düşününce sinemaya daha fazla önem vermemiz gerektiği kendini gösteriyor.

Sinemamız, sanatımız, kültürümüz, yani iddiamız, yani inancımız hakkında söz söyleyecek kalemlerin bir bir uzaklaşması, buna mecbur kalması, buna mecbur bırakılması geleceğimiz açısından vahim.

Söylediklerim, ‘bizim’ medya için geçerli. Diğerleri dert sınırımın dış halkası. Bizimkilerde bu işin hakkını veren ya da vermeye çalışanlar var elbet. ‘Yetmez ama evet’ kabilinden vaziyetimiz.

Oysa formül basit; inan, iddia et ve başar…

Okurun da iddiasına/inancına sahip çıkması gerek elbet. Bir yazarın eksilmesi okurun tepkisine yol açmıyorsa, daha alacak çok yolumuz var demektir.

Herkes vazifesini bilip, inancına sahip çıksın.