Yıllar önce Mescid-i Aksâ’da iken bir grup genç fanatik Yahûdi’nin İsrail askerleri eşliğinde bahçeye girdiğine şahit oldum. Az bir topluluk olmasına rağmen gözlerinden ateşler fışkıran bu İsrâilli çocukların kinlerini görmek beni şaşırtmıştı. 13-15 yaşlarında çocukları bu kadar gaddarlaştıran motivasyon nedir acaba diye içimden geçirdim. Bu taşkın sapkın kalabalığa orada olanlardan tepki gelince askerler grubu bahçede dolaştırıp dışarı çıkardılar. Mescid-i Aksâ’dan çıkan çocukların kapalı çarşıda dükkânlara saldırmaları karşısında esnafın çaresizliği de yüreğimi burkmuştu.
Benim şahit olduğum bu manzara Mescid-i Aksâ’da, Kudüs’te ve Filistin’in bütün bölgelerinde sürekli yaşanıyor. 100 yıldır Filistinliler acıların en büyüğünü yaşıyor. Soykırıma uğradıklarını söyleyerek dünyayı ayağa kaldıran Yahûdiler tarafından yerleri yurtları ellerinden alınarak sürülüyor, işkence görüyor, öldürülüyorlar. Bu kadar uzun soluklu bir zulme karşı direnmek ve diri durmak er kişilerin hakkıdır.
Yahûdilerin eziyet ettiği Filistinliler yüzyıllarca onlara hoşgörü içerisinde yaklaşmış, barış içinde yaşamalarının teminatı olmuşlardı. Yahûdiler, Hristiyanlar gibi inançlarının gereğini yerine getirmekte hiç sıkıntı yaşamamış hatta destek görmüşlerdi. Şimdi Soykırım feryadıyla dünyayı ayağa kaldırıyorlar ya! Yaşananları gördükçe insanın içinden “Keşke adil davranmayıp bugün onların yaptığı gibi biz de onlara bütün dünya gibi yaşam hakkı tanımasaydık.” diye geçmiyor değil. Yine de bugün bunlar Müslümanların başına gelir miydi acaba?
Osmanlı coğrafyasında dolaştıkça birçok yerde “keşke” duyguları içimizi kabartır ancak sonra bizim inancımızın masum ve mazlumlara asla dokunamayacağımızı emrettiği için bundan vazgeçeriz. Biz de Yahûdilerin Filistinlilere yaptığını yapsaydık Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, İsrail gibi devletlerin olmaları asla mümkün olmayacaktı. Soykırım yapsaydık bu coğrafyada yaşayan Yahûdi ve Hristiyanlar Müslüman olmazlar mıydı?
Fanatik Yahûdiler her ramazan bu alçaklığı yaparak İslâm ümmetini test ediyorlar. Ümmetin durumu da içler acısı; kınama gibi ucuz söylemelerden öteye gitmeyen açıklamalardan başka bir şey yapılamıyor. Müslüman devlet var mı o da ayrı bir soru. Belki şöyle ifade etmek daha doğru olur: Halkı Müslüman olan devletlerden bazıları artık kınama bile yapma ihtiyacı duymuyor. Deve kuşu misali kafasını kuma sokarak meseleden uzak durmaya çalışıyorlar.
Şu mübarek ramazan günü kendimizi Filistinlilerin yerine koyalım. Başımızı ellerimizin arasına koyarak biraz tefekkür edelim. Filistin’de çocuk, Kudüs’te anne, Gazze’de baba, Râmallah’ta yetim olmak… Tarifi zor, acısı kahredici çaresizlik…
Filistin komşuları Arap devletlerinden birçoğu sözle söylemeseler bile davranışlarıyla Filistin’in yok edilmesine adeta seviniyorlar. Sanıyorlar ki Filistin yok olunca kendileri kurtulacak. Filistin bitmeden İsrail ve onun hamisi ABD ortalığı kan gölüne çevirdi zaten. Irak’ın, Suriye’nin perişanlığı ortada; büyük acılar, dramlar yaşandı.
Filistin meselesinin çözümünü Batı’nın bâtıllarından beklemek, katilinden medet ummaktan farksız. İsrail Devleti’ni kurdurup orada yaşanan katliamlara alkış tutanlardan hayır beklenemez. Bu meselede beklenen şudur; dağınık olan ümmetin evlatlarının yaşadıkları ülkelerde iktidara gelmeleri ve dünyanın vicdanlı insanlarıyla bir araya gelerek bu meseleyi âdilâne çözmeleridir.