Merkezdeki “ben” ve “ben”deki merkez…

Abone Ol

İnsan, ait olduğunu hissettiği belirli bir merkezde yaşamaya devam ederken, işi bazen öylesine abartılı hale getiriyor ki adeta bütün hayat oradan ibaretmiş gibi. Bir gün aidiyeti zayıflayıp o merkezi terk ettiğinde bu defa da sanki o merkez hiç yokmuş gibi davranıyor…

Peki, hangisi doğru? O kişinin zaviyesinden baktığınızda her ikisi de “doğru” aslında. Fakat hakikat zemininden baktığınızda ikisi de yanlış… Menfaatperest ya da ideolojik bir körlüğün esiri olmakla ilgili bu bakış, iyi görülemediğinde bütün toplumu etkileme kapasitesine sahip olabilir.

Nitekim bugün kendisini belirli bir partinin merkezine koyan ve onunla özdeşleştiren bir kişi,adeta kendi şahsiyetini o kapta eritiyor. Bu ilk bakışta bir siyasi parti için iyi bir şey gibi görünse de uzun vadede işleri zorlaştıran bir duruma tekabül ediyor.

“Hep” ya da “hiç” keskinliğini üzerinde taşıyan bakışlar, ilelebet aynı kalamayacak ilişkiler ağında, ileriye dönük derin riskler de barındırıyor. Bugün AK Parti’ye karşı bir direnç geliştiren ve “küskünler” olarak ifade edilen zevatın bir de bu zaviyeden değerlendirilmesi gerekir.

İnsan hayatının değişkenliğini ıskalayan bu bakış açısı, ilerleyen zaman dilimi içerisinde ki sosyolojik ve psikolojik süreçleri kaçırdığı için gelinen noktayı pekâlâ olumsuz olarak görebiliyor. Bir dönemde insanı hiç günah işlemeyecek bir “melek”, diğer dönemde de asla sevap işleyemeyecek bir “şeytan” gibi görmek denebilir buna… Oysa insan bu iki vasfın tam orta yerindedir ve hatasıyla, sevabıyla, günahıyla oradadır; hatırladığında da tövbesiyle…

Mesela bugünün Türkiye’si ile yirmi yıl öncesinin Türkiye’si mukayese götürmez bir şekilde farklılaşmış, gelişmiştir. Hiç kuşku yok ki bu, insan davranışlarını da etkilemiştir. Çok hızlı bir zaman diliminde gerçekleşen bu değişim,sindirme fırsatı da sunamadığı için belirsizlikleri ya da şaşkınlıkları çoğaltmıştır.

Nitekim insanlar etraflarında daha önce çok farklı bir yaşam sürenlerin bugün ki hallerini içselleştirmede de ciddi bir zorluk yaşıyorlar. En basitinden daha önce fakir ve özgüveni eksik bir komşusunun kısa bir süre içerisinde gelişen sosyal statüsünü, maddi refahını ve ona bağlı öz güvenini sorgulamaya başlıyorlar… Kendi hallerinin de diğerleri tarafından sorgulandığını fark etmeden… Çünkü bu değişim az ya da çok bütün toplumsal yapımızı etkileyen bir değişim; öyle ya da böyle değişiyoruz hepimiz… Bir başka ifadeyle değiştirdiklerimiz tarafından değiştiriliyoruz; yollar, köprüler, şehirler, vasıtalar vs…

Evet, kısa sürede oluşan bu toplumsal değişimin şımarttıkları, sonradan görmeleri yok değil. Fakat bu, bütünüyle hepimizin sarhoşluğuna da delalet etmez. Bu hızlı değişime dair meseleyi uzaktan ve soğukkanlı olarak gözleyenler de var. Paranın, makamın sarhoş edemedikleri… Hatta o makamların içinde oldukları halde onlara dışardan bakabilen yardımsever, merhametli hatta dertli insanlar… Dünyalıklara ait bakışını inandıklarıyla yoğurabilenler var yani… Eğer bazılarının iddia ettiği ya da oluşturulmaya çalışılan algıda olduğu gibi herkes yolunu kaybetmiş ise bugün devam eden onca güzel şeyin varlığını nasıl izah edeceğiz…

Bütün bu kara propagandaya rağmen ve elan birileri hastalara derman olmaya, birileri bu topraklar için hayatını ortaya koymaya devam ediyor. Bir diğerimiz sokaktaki hayvanları beslemeye, öbür diğerimiz de yetimlerin başını okşamaya… Elbette bir başkası da bu ülkeye daha fazla katkı sağlamak için fabrika kurmaya… İşte gerçek olan bu ve öyle olmaya da devam edecek… Hem de daha çok inanarak…

İster fikrin merkezinden ister kendi merkezlerinden baksınlar, hakikati ıskalamayanlar var bu ülkede hamdolsun… Ve yine hamdolsun ki bunların sayısı diğerlerine galebe çalacak seviyededir… Bu toprakları mayalayan asıl ve asil ruhlar yaşamaya devam ettiği müddetçe de yolumuzu hatırlatacak pusulalarımız hep var olacaktır.

Vesselam…