Merkez Bankasının Neo-Klasik İmanı

Abone Ol

Ülkemizde, yaşanan tartışmaların -maatteessüf- oldukça yüzeysel olmak gibi çok kötü bir alışkanlığı var. Tartışmalarda bilgi alışverişi yapılmıyor, iyi düşünülmüş ve sağlam temellere sahip fikirler yarıştırılmıyor. Bunun yerine taraflar basitçe birbirleriyle kavga ediyor. Neden? Çünkü eski Türkiye medyasının “konuşan kafalara” çok ihtiyacı var ve bu kişilerden istenen şey arzu edilen kalıpta olmaları ve sürekli biçimde onlardan söylenmesi beklenen şeyleri tekrarlamaları. Yani eski Türkiye medyasının derdi kendi gündemlerini ön planda tutacak ve kendi çıkarlarını savunacak papağanları entelektüel ilan edip onlara söz vermek.

Hal böyle olunca yaşanan tartışmaların çoğu da doğal olarak oldukça kalitesiz oluyor. Bu tartışmalar ağızlarda hiçbir güzel tat bırakmıyor, kör bir dövüşün ağrısı, sızısı ve akabinde yorgunluğu kalıyor geriye.

Bu konuşan kafaların taraf oldukları tartışmalarda tek bir büyük “oyunları” var: Muarızlarını modern dünyanın amentülerinden herhangi birisine aykırı hareket etmekle suçlayıp teknik nakavtla yıkmak. Başka bir deyişle, modern dünyaca kutsal addedilen özgürlük ve bağımsızlık gibi “kullanışlı kavramları” ok eyleyip muarızlara fırlatmak. Konuşan kafaların yanı sıra ortamda mebzul miktarda cazgır da olduğundan su tamamen bulanıyor ve hakikatli ve derinlikli bir tartışma imkânı ortadan kalkmış oluyor.

Ülkemizde şu anda merkez bankacılığı ciddi şekilde tartışılıyor. Fakat yukarıda ifade ettiğim eski Türkiye hastalığı bu konuda da sonuna kadar kendisini hissettiriyor. Ortada merkez bankacılığının nasıl olması gerektiği ile ilgili derinlikli ve sağlam bir tartışma yok. Kavga var. Hâlbuki Türkiye’de uygulanan merkez bankacılığının derinlemesine eleştirilecek ve tartışılacak birçok yönü bulunuyor. Fiyat istikrarı hedefine yapılan aşırı vurgu, enflasyon hedeflemesi rejiminin kısıtları, hedeflenen enflasyon oranının keyfiliği, ekonomik büyüme ve para politikası arasındaki ilişkinin küçümsenmesi ve diğerleri…

Evet, Türkiye’de merkez bankası neo-klasik iktisat anlayışının yılmaz bir savunuculuğunu yapıyor ve daha bunun adını koyacak bir tartışma ortamımız bile yok. Neo-klasik iktisadi anlayış iktisat bilimindeki tek anlayış değil. Daha da fenası neo-klasik iktisat bilimsel bir yaklaşım değil, “kullanışlı” ve tamamiyle dogmatik anlayıştır. Tabir-i caizse neo-klasik iktisat taraftarlarınca bir tür dindir. Ya da kitapları dünyada milyonlarca satan ünlü iktisatçı Ha-Joon Chang’ın deyişiyle, neo-klasik iktisadi anlayış günümüzde neredeyse “dini bir inançtır.”

Ve merkez bankası ve daha özelde Erdem Başçı taraftarı olduğu bu iktisadi inancı ve bu inanç çerçevesinde uyguladığı iktisat politikalarını hiçbir şekilde sorgulamadan kabul etmemizi bekliyor. Çünkü hakikatin anahtarını elinde tuttuğuna inanıyor. Bu iktisat politikasını eleştirmeye cüret edebilen ve neo-klasik iktisada şirk koşabilen kişilere de bir taraftan yukarıdan bakıyor, diğer taraftan da vaazlarıyla “neo-klasik imana” getirmeye çalışıyor.

Konu mühim, fakat yerim bitti, devamı yarına inşaallah.