Merkez Bankası Başkanı hafta sonu görevden alınarak yeni bir isimle yola devam etme kararı alındı.
Ülkemizde bu gelişme sebebiyle hafta başı Türk Lirası değer kaybederken dolar fiyatları yükselişe geçti ve piyasalar ABD de yarın açıklanacak olan TÜFE verisi ile FED’in faizlerde indirime gideceği beklentisi içerisine girdi.
Türkiye de ise yarın cari denge verileri ile Cuma günü sanayi üretimi rakamları açıklanacak.
Ayrıca 25 Temmuz’da yapılacak olan Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında piyasanın beklediği faiz indirim oranının beklentileri karşılayıp karşılamayacağı da dengeleri etkileyecek önemli bir faktör olarak değerlendirilmelidir.
Bugün Çin den gelecek enflasyon verileri de uluslararası piyasaların yakından takip ettikleri bir durumdur.
Tüm bu gelişmeler neticesinde oluşacak olan ortamdan negatif yönde etkilenmemek en büyük temennimizdir.
Ortaya çıkacak olan durum ne olursa olsun bizim piyasa mekanizmalarımızı güçlü bir şekilde çalıştırmamız gerekiyor.
Bunun da yolu öncelikle enflasyon hedeflerimizi gerçekleştirebilmenin yolunda kararlı adımlar atmak ve bununla birlikte de finansal istikrarı sağlamaktır.
Bahsettiğimiz bu hedefler Merkez Bankası’nın asli görevlerinden olup bu uğurda hareket etmek için de bankanın bağımsızlığının sürdürülmesi gereklidir.
Sıkı para ve mali politikalar uygulayarak piyasalarda düzenleyici önlemlerin alınmasını sağlayan banka hem yatırımcının hem de vatandaşın kazanacağı bir ortamı inşa etmelidir.
Piyasalarda fiyat istikrarını tam ve kesin bir biçimde ortaya koyabilmek adına enflasyon oranlarını düşük seviyelerde tutabilmek adına önlemler almalıdır. Bunu yaparken de uygulayacağı para politikasını bağımsız bir biçimde gerçekleştirmelidir.
Ödeme sistemlerini iyi kurgulamalı ve piyasalarda var olan menkul kıymetler ile fonların hızlı olduğu kadar güven içerisinde hareket etmesini ortaya koymalıdır.
Geçen yıl döviz kurlarında yaşanan ani ve büyük dalgalanma neticesinde birçok şirketin bilançolarında yaşadığı problemler örneğinden yola çıkarak döviz kuru politikaları iyi yönetilmelidir.
Yapısal reformlar ivedi bir şekilde hayata geçirilerek özellikle sorunlu kredi problemi yaşayan şirketlere yaşama hakkı verilmelidir.
Sorunlu kredisi olan şirketler bankalar tarafından (bu konuda bankaların da haklılık payları olduğu unutulmamalı) eğer şirket yönetimi iyi niyetli ve borç ödeme konusunda gayretli ise desteklenmelidir.
Bankaların sağlayacağı bu desteğin genişlemesi anlamında Merkez Bankası kendi kaynaklarıyla bankalara da artı destek vermelidir.
Pek tabi ki bankaların ortaya koydukları bu iyi niyetli yaklaşımlar karşısında piyasalarda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirebilmek adına çalışmalıdır.
Bu nokta da piyasalarda ki oyuncular harcamalarını düşürmeli tasarruflarını da artırmalıdırlar ki piyasa mekanizması her geçen gün verimini artıran bir görünümle yoluna devam edebilsin.
Dünyadaki finansal gelişmelere paralel bir politika izlendiğinde dünya ülkelerinin gerisine düşmeden yol alabiliriz.
Aksi yaşanılıp özellikle Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu düşünülmeden hareket edilirse ileride telafisi zor olacak dönemler yaşama olasılığımız artar ki bunu göğüslemenin de maliyeti yüksek olabilir.
Bankalar ve piyasalar birbirlerinin ritmine ayak uydurarak geleceğe odaklanmalıdırlar.