Kiminde ucuz ve abartılı bir ruh makyajıdır acımak, kiminde ruhu asilleştiren estetik bir dokunuş…
Bazen iblisin bin bir katman kuşanmış oyunu oluverir, bazen de samimiyetin en yakası açılmamış hâli…
Peki biz hangi tarife dahiliz?
Bir misâl üzerinden gidelim…
Sokakta yürürken, trafikte beklerken yahut bir camiden çıkarken… Ellerini açmış rızık bekleyen bir kula nasıl davranıyoruz mesela? Bir yandan gözlerimizle dövüp diğer yandan ‘’git çalış’’ mı diyoruz içimizden? Hemen sorgulamaya mı başlıyoruz? Şeytanın ‘’numara yapıyordur kesin’’ vesveselerini onaylamak için kırk takla mı atıyoruz kafamızın içinde? Veya cebimizden çıkardığımız üç kuruşu verirken, sanki dünyayı kurtarıyormuşuz gibi bir eda mı takınıyoruz ukalaca?..
Ya da bizi hayırlı amel işlemeye vesile kılmak için uzanan eli geri çevirmezken, üzerine bir de en içten tebessümlerimizi mi paylaşıyoruz cömertçe? Veyahut bir dilenciye para uzatırken onunla göz göze gelip utandırmamak için, en kıvrak manevralarımızı sergileyerek hızla uzaklaşıyor muyuz oradan? Haydi, o an elimizden hiçbir şey gelmediğini farz edelim. Mahcup bir hâlde, dilimizde şükür kalbimizde hüzün mü yeşeriyor Müslümanca bir tavırla?..
Sâhi, hangi tarife uyuyor seciyemiz? Hangi ahvâlin birer numunesiyiz? Hepimiz bu anları yaşamış, hiç olmazsa yaşandığına şahit olmuşuzdur. Düşünmek icap eder o hâlde. Ve dürüstçe cevap vermek…
Cevap açık:
Hangi hâle, tavra, duruşa meylediyorsak, o’yuz.
Ya en derinlerimizdeki sefaleti perdeliyoruz merhamet kılıfıyla, yahut merhametten ilâhî bir hisse koparıyoruz ruhumuzu arındıran…
Hangi hâlin salâhate açılan ışıklı bir yol olduğu mâlum.
O hâlde…
El açmak durumunda kalmış bir kul ile münasebetimizde bile süflî kaygıların, aldatmacaların esiri oluyorsak; evvelâ vaziyetimizi teşhis etmemiz, doğru olana yönelmek için çaba göstermemiz gerekiyor. Mü’minde zuhur edecek hâlis ahlâkın gereği bu…
Zannedilenin aksine huy, fıtrat, ahlâk; düzeltilemeyen, belli hudutlar dahilinde kemâle erdirilemeyen hususiyetler değildir. Cenab-ı Hak ölüm haricinde her derdin devasını yaratmıştır. Hakikati kendi özümüze itiraf edebilme gayretini gösterebiliyorsak, gerisi de biiznillâh gelecektir. ‘’Nasılsa olsa böyleyim, Allah affetsin’’ demek; kulluk şuurundan kaçmak, bizi kurtuluşa götürecek hassasiyetleri önemsememektir. Şeytan kimilerine böyle fısıldar…
Fakat yeisse de kapılmayacağız. Zira Müslümanı ümitsizliğe düşürmek de şeytanın bir katakullisi…
Bunun idrakinde olarak kendimizi tartacak, samimiyetimizi sorgulayacak ve nefsimizle boğuşacağız. Her neye niyet ediyorsak hayırlı olan; onu ihlâs ile amel etmeye çalışacağız…
Hâsıl-ı kelâm…
Başkalarına acırken acınacak bir hâle gark olmamak için, önce kendimize acıyacağız…