Ülkemiz ve milletimiz, son yıllarda dış güçlere ve içerideki hainlere karşı amansız bir mücadele veriyor.
Gerçi tarihin her döneminde böyleydi, ne zaman güçlensek ya Batı topyekûn bir saldırıya geçerdi ya doğudan birileri arkadan hançerlerdi.
Osmanlı Dönemi’nde ne zaman Batı üzerine sefere çıksak arkadan İran saldırırdı ve Batı seferi ya akim kalırdı ya da zaferin gelmesi beklenenden uzun sürerdi.
Günümüzde de çok şey değişmedi aslında. Bizi güçsüz, kendine muhtaç görmek isteyen ve böyle seven bir Batı; içimizde ise Batı’nın gönüllü uşağı, Amerika’nın gönüllü mandası olmak isteyen, aşağılık kompleksiyle ruhunu ihanet kaplamış hain bir güruh hâlâ varlığını sürdürüyor.
Avrupa’dan ve Amerika’dan gelen her saldırıyı destekleyen, her suçlamayı hakikat kabul eden ve biraz daha eklemeler yapıp kendi ülkesine, milletine, devletine yönelten ve bunu da “muhalefet yapıyorum” diye satan başka bir muhalefet göremezsiniz dünyanın hiçbir yerinde!..
Bizde iktidar dışarıya şikâyet edilir, ülkeye yaptırım uygulaması için dünyaya çağrı yapılır, dış dünya ülkeyi suçlayacak malzeme bulmazsa onlara itinayla malzeme sağlanır. (Örnek: MİT TIR’ları olayı, DEAŞ’a yardım propagandası, teröristleri eğitme ve tedavi etme iftirası…)
Şimdi de tüm dünyayla mücadele ediyoruz. Akdeniz’den, güneyden, doğudan, kuzeyden, batıdan kuşatılmışız; bir beka mücadelesi içindeyiz, hem hakkımızı korumak hem de yenen hakkımızı geri almak için sürekli teyakkuzdayız. Ancak içimizden öyleleri, öyle bir açıklama yapıyor ki “Düşman kim, biz kimiz?” sorularını sormak zorunda kalıyoruz.
Aleni terör destekçisi hatta yöneticisi olan biri hapse atılıyor, ülkenin en büyük şehrine belediye başkanı seçilen kişi; onu masum bir siyasetçi ilan ediyor, hapiste ziyaret edip Batı’ya göz kırpıyor ve aradığınız adam benim mesajı veriyor.
Devlet, teröre destek verdiği için belli belediye başkanlarını görevden alıyor ve yerlerine kayyım atıyor; yine aynı adam, anında o terör destekçisi belediye başkanlarını ziyaret edip devletin yerine, terör destekçisi olanların yanında yer alıyor.
Yine aynı partinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Kıbrıs’la ilgili tam bir Rum gibi açıklama yapıyor:
“Kıbrıs’ı Kıbrıslılar’a bırakırsak en doğrusu bu olacak. Ancak hiç bırakmıyoruz. Herkes Ada’nın bir tarafından çekiştiriyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Kıbrıs’ın jeopolitik önemini bir kenara koyup Ada’yı Kıbrıslılara bırakmak lazım.”
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in açıklamaları ile bugüne kadar Kıbrıs’ta verdiğimiz şehitlerin, Rumlar tarafından katledilen masum Kıbrıslı kardeşlerimizin kemikleri sızlamıştır sanırım.
Daha çok örnek var da kısa keselim… Bir adamın ruhunda kölelik, mandacılık, Batı karşısında aşağılık kompleksi varsa o adamın kurtulması pek mümkün değildir; milleti bunlardan kurtarmak gerekir.
Ne diyordu türkü de?
Manda yuva yapmış söğüt dalına,
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
Buradaki mandanın bahsettiğimiz manda olmadığını bilirim elbette ama sineklerin manda yavrusu yerine bizi kaptığını da bilirim.