CHP’nin yerel seçimlerde elde ettiği başarıda algı yönetimindeki performansı önemli bir rol oynamıştı. İmamoğlu’nun “mağdur edildiği” şeklinde yürütülen kampanya milletimizin “garibanı sahiplenme” dürtüsüyle buluşunca başarı kaçınılmaz oldu. Reklam ajanslarının İmamoğlu görsellerinde kullandığı gerçekle ilgisi olmayan “genç imaj” ve sürekli gülümseyen insan imgesi dahi özenle seçilmişti. Bu imge İmamoğlu’nun çoğu zaman bastıramadığı öfkesiyle zedelenmeye başlayınca da,çözümü, başkanı mümkün olduğunca kameralardan uzakta tutmakta ve çok gerekmedikçe konuşturmamakta buldular. Çünkü her basın toplantısında yüzdeki pudra biraz daha dökülüyordu.
KILIÇDAROĞLU-İSTANBUL KAVGASI BÜYÜYOR
Fakat kar felaketinin ortasında, İngiliz Büyükelçisiyle yaptığım kaçamağı perdelemeye imkân bulamadılar. Onun yerine Murat Ongun sahneyi doldurabilirdi. Lakin sabahlara kadar karla mücadele ettiğini söyleyerek insanları yalancılıkla suçlayan Ongun’un İsviçre’de kayak tatilinde olduğunun ortaya çıkması partide yaşanan enkazın pudra ile kapatılamayacağını ortaya koydu. CHP’de genel başkanlık koltuğuna talip olma gibi bir gaflete düşmenin nelere sebebiyet vereceğini şu anda en iyi anlayan herhalde İmamoğlu olmalıdır. Balıkçıdaki fotoğrafları gizlice kimin servis ettiğini en iyi bilen CHP İstanbul teşkilatı olmalı ki, Kılıçdaroğlu’nun lüks bir otelin suitindeki fotoğrafını alenen servis etmekten geri durmadılar. Böylece sadece İmamoğlu’nun değil, Kılıçdaroğlu’nun ilmek ilmek dokuduğu “halktan biri” algısı da çöktü. Oysaki Kemal Bey, “mütevazi mutfak, kolları sıyrılmış beyaz gömlek ve terlik imajına” büyük yatırım yapmıştı. İstanbul’un en lüks otellerinden birinde geceliği 110 bin TL olan “başkanlık süiti”nden yaptığı yayının kamera arkası görüntüleriyle birlikte bu “gariban halkçı” imgesi de tarihe karıştı. İstanbul ile genel merkez arasında yaşanan bu çatışma daha ne kadar gizli görüşmelerin ifşa edilmesini, kirli çamaşırların pazara dökülmesini sağlayacak bugünden kestirmek güç.
MESAJ HALKA DEĞİL BATI’YA
Fakat tüm bu reklam-imaj çalışmaları için ayrılan dev bir bütçenin olduğu çok açık. Bu paraların nereden karşılandığı ayrı bir mevzu bahis. İBB’nin resmi reklam bütçesi 850 milyona ulaşıyor. Temsil giderleri ise ayrı bir kalem. Fakat Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir kamu görevi bulunmadığına göre masraflar parti bütçesinden, yani halkın cebinden CHP’ye aktarılan 150 milyon TL’den yapıldığı anlaşılıyor. Yok eğer 28 Şubat’ta hükümet kurup yıkmak gibi bir misyonu olan Aydın Doğan, Kılıçdaroğlu’nu kendi otelinde ücretsiz ağırladıysa buradan başka mesajlar da çıkartmak mümkün. Kılıçdaroğlu’nun son videosunun lüks bir otelde çekilmesinin “halka dönük” bir mesaj yerine, İmamoğlu’nun görüştüğü başta ABD ve İngiltere olmak üzere yabancı ülkeleri etkilemeye dönük olduğu çok açık. Eğer lüks balıkçılarda pahalı yemekler esnasında bu işler halledilebiliyorsa, Kılıçdaroğlu da “80’lerden kalma mutfak imgesinden” çıkıp, Boğaz’a terfi etmeliydi. Öyle de oldu. CHP’nin küçük ortağının da dâhil olduğu bu kavganın galibinin kim olacağı artık önemsiz bir konu. Çünkü kavganın her iki tarafının da bol miktarda allık ve parlak pudrayla yaptığı tüm makyaj faaliyeti ihtiras rüzgârında silindi gitti.