Bir önceki hafta köşeme konu edindiğim “gençlik problemleri” temalı yazıma göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ederim. Verilen emek, bu tür teveccühlerle karşılığını bulunca, insan “iyi ki” diyor.
Bu yazımda da sizlerle, makamların çeşitliliği üzerinde duracağız. Değişen siyaset anlayışı ve gelişen düşünce biçimlerine dayanarak, makamdakilerin meziyetlerinin ne olması gerektiği hususunda halkın beklentilerini kısmende olsa yansıtmaya çalışmak istiyorum. Öncelikle yazıya konu olan makamlar mevzusunu sadece devlet, bürokrasi ikileminde düşünmeyin hayatın her alanındaki makamlardır aslında anlatılmak istenen. Öyle ki makamsızlık düşüncesi insanları deliye döndürürken aslında birçok yanlış yapmasını da beraberinde getirmektedir.
Yıllarca beraber omuz omuza yürüdüğü yol arkadaşlarından vazgeçme hatta ve hatta onların eksiklikleri noktasındaki bilgilerini ortalığa saçma işinde de pek maharetli oldukları söylenebilir. Bunun aslında bir sebebi de değişen ve dönüşen hayat sistemine ayak uyduramadığımızdandır. Çünkü bu değişen ve dönüşen yapılar silsilesine ayak uyduracak ve düşdüğümüz yerden kalkabilecek ne varsa yok ettik. Düşersek ve kalkamazsak sorumlusu biziz. Şöyle düşünün bir enkaz devralıyorsunuz ve o enkazı kaldırmanın maliyeti günden günden artıyor. Aslında bugün burada önemine dikkat çekmek istediğim hususta budur.
Biz istiyoruz ki geçmişte yapılan yanlışları düzeltelim ve bunun için çeşitli hamleler yapalım birde bakıyoruz ki yaptığımız hamlelerin astarı yüzünü geçmiş. Burda işte makamların çeşitlilikleri devreye giriyor. Makama atanan, makama adanan ve makama dadananlar diye…
Makama atananların gözardı ettiği çok önemli bir gerçek var ki bu gerçeğe biz “yüksek uyum kabiliyeti” diyoruz. Uyum sağlayayım derken “kendisi” olmaktan çıkar ve benliğini, özgünlüğünü ve kişiliğini yitiren bir insane dönüşür. Neyden şikayet ettiyse bir bakmışsınız ona dönüşü vermiş. Kendilerini bir başkasının hayatının dipnotu olarak görmekten ileriye gidemezler. Çünkü makam…
Makama dadanların ise hüzünlü bir hikâyesi vardır. Tanıdıkları çoğalır ama dostları azalır. Çabaları artar ama mutlulukları azalır. Varlıklarını artırırlar ama değerlerini yitirirler. Ve hayata yıllar eklerler ama yıllara hayat katamazlar. Kendilerini ışıklandırırken aslında kendilerini istismar ederler. Çünkü makam…
Birde makama kendilerini adayanlar vardır. Belki de en açıklı hayat hikaleri buradan çıkar. Çünkü tüm savaşlardan ziyade makama atanmışlarla ve makama dadanmışlarla mücadele etmek zorundadırlar. Aslında arkadaşlarıdır, belki onların oraya gelmesinde o vesile olmuştur ama olsun kaderde ona o rolü biçmiştir, bilemezsiniz. Makama adananlar almış oldukları bu yaralarına elmas tozu serperler bir şey olmamış gibi ama bilirler ki bu onları zengin göstermeyecektir. Ama olsun yaralarının değerli olduğunu gösterir.
İnsan işte, budanmaya razı olmayan ağaç; buğulanmaya tahammül edemeyen ayna; cevabı verilmeyen soru değil midir?
Devraldığımız enkazı kaldırmanın tek yolu belki klişe olacak ama makamları hak edene ve liyakat sahiplerine vermektir.