Türkiye’de yıllarca Müslümanlar dışlandı. İtildi kakıldı. Müslümanlar’a yönelik siyaset yapanlara karşı askeri vesayet ile başları ezilmeye çalışıldı. Bindirilmiş kıtalar ile basında manşetler atılarak İktidarlar indirildi, kaldırıldı. Müslüman kesim bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşı muamelesi gördü. Namaz kılana “gerici” dendi. Devleti yönetenlerin içki tokuşturmaları övülmeye, içki içmeyenler yerilmeye devam edildi. Çocukların kuran ilmini öğrenmeleri suç haline getirildi. Ama çocukların başka dilleri öğrenmeleri teşvik edildi. Özgürlüğü kendi koydukları sınırlar dahilinde tutmak için her yol denendi. 28 Şubat sürecinde Müslümanlar’ın önüne konan engelleri kaldırmaya çalışan iktidardaki parti, çeşitli bahanelerle düşürüldü. Ülke koalisyonlara muhtaç edildi. Millete gün yüzü gösterilmedi.
Ülkeyi yöneten kesimin kriterleri belli idi. ‘Laik’ olmayan neredeyse memur dahi yapılmamalıydı. İçkili masalarda resimler vermek iyi bir referanstı. İçki içmemek adeta suçtu. Bu nedenle Milli Güvenlik Kurulu toplantısının birinde Amiralin biri başbakana inat, herkesin gözü önünde içki içerek nispet yaptı. Bunu da ‘Laiklik’ adına yaptıklarını savunuyorlardı. Bu durumu alkışlama yarışını ise millet sadece izledi. Sonra da çıkıp Laikliğin her dine eşit davranmak olduğu yalanını yutturmaya kalktılar.
Tüm bunlara karşı duran bir yiğitten korktular ve o yiğit ve uzun adamı bir şiir nedeni ile hapse tıktılar. İşte o gün, ezilen, hor görülen ve itilen millet, Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında toplanarak şahlandı. İşte o gün başlayan davanın adı AK Parti oldu. Yol uzundu, yorulan, dinlenen oldu. Ama dava hep önde tutuldu. Çoğu zaman bu davanın liderinin önü kesilmeye, partisi kapatılmaya çalışıldı. Ama millet yine izin vermedi.
Davanın lideri Erdoğan, milletin özgürlük taleplerinin önünü açtı. O yürüdü, millet de onun ardından yürüdü. Her seçimde millet onun arkasında durdu. Bu başarıyı hazmedemeyen ulusal ve uluslararası uzantıları, 15 Temmuz ihaneti ile ortaya çıktı. Ama millet bedenini tankın önüne atarak, savaş uçaklarının kurşunlarına göğsünü siper ederek, bu ihaneti yine liderinin çağrısı ile tabi ki, Allah’ın (cc) lütfu ile defetti.
Bu ihanetin ardından yine milletin takdiri ile ülke yeni bir yapıya kavuştu ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildi. Yeni bir yapı oluşturulurken ve 2019 seçimine giderken Cumhur’un Reis’i partisinin başına geçerek yeni kararlar aldı. Bu kararlar çerçevesinde bazı belediye başkanlarından istifalar istendi. Türkiye’nin en önemli ili İstanbul ilk istifa eden oldu. Ankara’da liderinin ve parti kararının karşısında bu olgunluğu gösterdi. Kişisel hırslar yerine davaya biat edenlerin tavrını böylece gördük.
Bu süreç bize kişisel hırslarına yenileni de gösterdi ne yazık ki. Önceki gün istifa eden Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur gibi…
Medyanın önünde ağlayarak, isyan ederek ve içine intikam duyguları beslediği hissiyatı vererek, rest çekerek istifa etmesi tam da bunun kanıtı oldu. Hâlbuki bu dava onu önce milletvekili, 2008 yılında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı yaptı. 30 Mart 2014’teki yerel seçimlerde de Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı yaptı. Neredeyse 15 sene, kafa tuttuğu liderin ve partisinin takdiri ile önemli makamlarda yer aldı.
Yine aynı liderin ve partisinin talebi ile istifası istendi. Ama Makam ağır bastı. Makamdan ayrılmak, onu kameraların önünde ağlattı… Bu davayı sadece kendinden ibaret sandı. Ama şunu unutmasın tarih, hırslarına yenik düşenleri silip atıyor.
Selam ve dua ile…