Daha önce, 31 Mart tarihinde bu köşede Liselere Giriş Sınavları’yla ilgili problemlere dikkat çeken “TEOG/LGS ve Muhtemel Sonuçları: Acil Önlem Alınmalı” başlıklı bir yazı kaleme almış ve belirli hususlara dikkat çekmiştim.
Aradan üç ay geçti… 26 Haziran günü Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2018 yılı sınavla öğrenci alan öğretim kurumlarına ilişkin merkezi sınav sonuçları Bakanlığın sitesinden açıklandı.
Yüzde onluk dilimde yer alan öğrencilerin merkezi sınavla son derece sakıncalı bulduğumuz bir isimlendirme ile “nitelikli liselere” yerleşmeye hak kazandıkları resmi makamlarca açıklandı. Şu anda çocuklar ve veliler, tercihlerini yapıp 30 Haziran’da açıklanacak olan sonuçları bekleyecekler.
Daha önce gerekçelerini açıkladığım üzere, stres ve tedirginlik önceki yıllara göre çok daha fazla oldu. Çünkü, önceki yıllarda %35’lik dilimdeki öğrenciler, Fen liseleri ve Anadolu liseleri gibi devlet tarafından daha fazla desteğe layık görülen okullara yerleşme imkanına sahipken bir anda, 900 bin öğrenciden öğrencilerin resmi makamlara göre sadece %10’u yarış içinde kalırken geçen yılki değerlendirmeye göre %10’u takip eden dilimdeki %25 te kalan 200 bin kadar öğrenci doğrudan yarış dışına itilmiş oldu. Maç başladıktan sonra oyunun kurallarının tedricen (kademeli) değil de, radikal şekilde değiştirilmesi, yalnızca yüzde onluk bir kısmının nitelikli okullara yerleştirilebilmesine yol açacak. Tabii ki, yeni bir onarıcı karar alınmadıkça…
İkinci olarak baraj her ne kadar %10 olarak açıklansa da tahminimce bu oran %15’lere çıkabilecek. Çünkü öncelikle sınava giren öğrenci sayısı, tahmin edilenin altında kaldı. Üçüncü olarak bu yıl çok sayıda yeni özel lise öncekiler eklendi ve öğrenci kayıtlarında rekabet her zamankinden yüksek olacak. Yüksek burçlarla öğrenci transferi şimdiden başlamış durumda ve dolayısıyla her kayıtla yüzde onluk dilimden dilimin aşağıya inen bir oran ortaya çıkacak.
Barajın yüksek tutulması ve çocukların resmi ağızların ve basının ifadelerine göre kendilerini “nitelikli” ve karşısında “niteliksiz” sınıflandırması içerisinde konumlandırması onarılması gereken ilk yara…26 yıllık bir eğitimci olarak bu sakıncalı ayrımın pedagojik, sosyolojik, psikolojik ve ahlaki açıdan doğru olmadığını ve bu ifadenin resmi ağızlardan veya basın yoluyla kullanılmasından derhal vazgeçilmesini öneriyorum.
Bu yıl sınava giren küçük oğlum, hem puanı hem de maddi durumum dolayısıyla farklı tercihlerde bulunabiliyor. Fakat mesele ilkeler bazında düşünülmeli ve ülke ortalamasındaki insanların durumunu düşünerek adilane çözümler üretilmeli… 13-14 yaşında 800 bine yakın çocuğumuzun kendisini “niteliksiz” hissetmesine ve bu ömür boyu iz bırakacak bu ağır yükü onlara yükleyerek başarısızlık çağrışımıyla zihinlerine ket vuracak, engel olacak bu ayrımın nazik/ince bir üslup geliştirilerek giderilmesi gerekiyor.
İlahi bir boyutu olan ve kuşakları şekillendiren kutsal öğretmenlik mesleğinin, içine ruhun, gönlün, kalbin katılarak yürütülebildiği ideal, idealist ve avantajlı bir statüye taşınması gerekiyor. Bunun için birçok şartın ve gayretin aynı anda buluşması gerekli. Aslında bu önerilerimiz sadece öğretmenlik için değil, birçok meslek için geçerli bir reçete.
Sık aralıklarla değişen Liselere giriş sistemine rağmen, eğitim kalitesinin kalıcı olarak yükseltilmesi için yapılması gerekenler var… Tutarlı ve uzun soluklu bir yatırım ve mücadele sürecini gerektiriyor. Acilen yapılması gerekenler neler mi?
Öğretmen açığının sürekli olarak kapatılması,Okulların fiziki imkânlarının iyileştirilmesi,Derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması,Öğretmenlik mesleğinin cazip hale getirilerek teşvik edilen, sevilen ve hak edilen seviyeye çıkartılması,Öğretmenlerin pedagojik formasyonu içinde tolerans, hoşgörü ve psikolojik sabır eşiklerini yükseltecek, kriz yönetimini ve duygu kontrolünü sağlayacak bir uygulamalı ek eğitimin verilmesi,Anadili ve vücut dilini etkili kullanmak üzere ek eğitim imkânı sunulması,Öğretmenlerin eğitim formasyonu kapsamında, atmosferinden mesleklerini daha fazla sevecekleri, mesleki özgüvenlerini ve pozitif duruşlarını yükseltmek gerekiyor.Mesleki başarının ödüllendirilmesi, başarısızlığın takibi,Yükselmelerde ve ödüllendirmelerde liyakat ve ehliyet kriterinin tereddütsüz uygulanması…
Şimdi LGS’ye yeniden dönersek:
Okul yüzdesinin yüzde 35’ten yüzde ona düşürülmesi tedrici olarak yıldan yıla yapılsaydı bu daha makul bir çözüm olurdu. Yapılmış olan bu radikal değişiklik bir milyona yakın öğrenci ve onların 2 milyonu geçen velileri ile birlikte bütün ülkenin eğitim sistemi yaz sonuna kadar 4 kademeli nakil aşaması ile diken üstünde olacak…
Dördüncü nakil aşamasında hâlâ yerleşmemiş olan birçok aile, yönetmelikte son derece detaylı ve karmaşık olarak hazırlanmış olan nakil ve geçiş yollarını ve sonrasını deneyecek. Bu da kanaatimce, önlem alınmazsa, bundan 17 yıl önce olduğu gibi, okul yönetimlerinin önünde uzun kuyruklar ve görüşmelerin yolunu açabilecek. Daha önceki endişelerimde isabet etmem dolayısıyla, bu endişemi de tekraren ifade etmek istiyorum.
Son bir önerimi tekraren dile getirerek yazıma son veriyorum:
17 yıl öncesindeki lise girişlerindeki kaos ve suiistimali çağrıştıracak bir geriye dönüş, sadece zorlayıcı tedbirler ile değil, merkezi sınavla öğrenci alacak okul sayısının ve kontenjanlarının arttırılması, yüzdelik dilimin geçen yılki %35’ten %25 veya azami %20’lik dilime kadar çekilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum