Hakk Teâlâ’nın, biz kullarına “ikram” ettiği nimetlerden biri de “cinselliktir”. Bunun kullanım alanı ise, evlenmeleri helal olan erkek ve kadınların bir biriyle nikahlanmasıdır. Allah'ın hükmüne uymak “adalet”, onun hükmüne aykırı hareket etmek ise “zulüm” olduğuna göre; Cinsel duyguları helal yolda tatmin etmek adalet, haramda kullanmak ise nimete zulümdür. Bu zulmü yapan kişi, elbette onun cezasını hem dünyada, hem de ahirette çekecektir.
Bugünkü yazımda; “haram” olduğu açıkça belirtilen ve hatta geçmiş kavimlerin “helak” olmasının sebebi bir konuyu anlatmak istiyorum. Mide bulandıran, konuşurken bile rahatsızlık veren bu meseleyi, dilim döndüğünce, kalemim yettiğince istifadenize sunuyorum.
HADDİ AŞMANIN CEZASI OLACAKTIR
Araf Suresi, 80. ayeti kerimesinde şöyle buyurulur: Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki topluluklardan hiçbirinin (bu ölçüde) yapmadığı iğrençliği mi işliyorsunuz!”
İşte bu ayette geçen “iğrençlikten” murad, “eşcinsellik” yani; erkeğin erkek ile cinsel duygularını tatmin etmesidir.
Zaten bir sonraki Ayet-i Kerime’de “Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." buyurulur.
Burada ölçüyü aşmaktan murad ise, Vahye uymama, Peygamberi dinlememe ve Sırat-ı müstakimde “sabit” olmama anlamına gelir.
İnsanın vücut mekanizmasını idare eden üç kuvvet vardır. Bunlar; “şehevi”, “gadabi” ve “akli” kuvvetlerdir. Bu kuvvetler vahiyle terbiye edilmediği takdirde, toplumda “fesat” ve “ihtilaller” kaçınılmazdır. Gadab-ı ilahi ise, geçmişte olduğu gibi haddi aşan insanlığa, büyük “tokatlar” vurmuştur. Nitekim Lut kavmi de gökten taş yağması ve yerin altının üstüne gelmesiyle helak edilmiştir. İşte bu ve türevi cezalar, haddi aşmanın neticesidir.
MEŞRU GÖSTERME GAYRETİ!..
Geçtiğimiz günlerde bir tanıdığım, “Ben eş cinsel bir kişiyi evvela yadırgadım. Sonrasında onun hikâyesini dinleyince, kendisine hak verdim. Bu insanın içten gelen bir duygusudur…” dedi. “Ajitasyon” ve “duygu” yüklü kelimelerle bir şeyler anlattı. Önceki sözlerini gerekçe göstererek, fıtratla alakası olmayan sözler etti.
“İnsanın içten gelen bir duygusudur…” gerekçesiyle anlatılan bu sözlere, “İnsanın kolay yoldan zengin olmayı istemek gibi bir duygusu da var. Bunun için ‘hırsızlığı’ ve ‘faizi’ meşru mu kılalım?” diyerek karşılık verdim. Akabinde de ekledim: “Keza, her insan düşmanını lime lime doğramak ister. Senin mantığınla gidersek, ‘cinayet’ de serbest olsun. Hatta, her insan, karşı cinse şehvetle baktığı halde, nikah gibi bir sorumluluğun altına girmek istemez. O halde ‘zinayı’ helal mi sayalım?”
TOPLUMU KORUMA GÖREVİ DEVLETTE OLDUĞUNA GÖRE!..
İnsan, topluluklar halinde yaşayan bir mahlûktur. Topluluğun da “etik” kuralları varsa bu mümkündür. Din, insandaki üç kuvveyi had altına alan kanunlar mecmuasıdır. Yoksa herkes nefsin isteği doğrultusunda keyfine göre yaşar. Sonunda da Allah’ın gadabıyla karşı karşıya kalır.
Lutilik dediğimiz eş cinsellik; insan gibi mükerrem bir mahlûku; hayvandan daha aşağı bir derekeye düşürür. Çünkü hiç bir hayvan kendi cinsiyetiyle böyle bir “pisliği” yapmaz. Kadın ve erkeğin münasebeti, üçüncü bir nesnenin yani çocuğun vücuduna sebebiyet verir. Homoseksüel, biseksüel, lezbiyen ve gay gibi bir sapıklığı müdafaa edenler, neslin devamını nasıl mümkün görüyorlar? Yukarıda bazılarının ismini verdiğim ahlaksızlıklar, insan nesli için en büyük tehdittir.
Toplumu koruma görevi “Devlet”te olduğuna göre; devlet, bu gibi sapıklıkları önleyecek “tedbirleri” almalı. Zira toplumları oluşturan yegâne unsur ailedir. Ailenin olmadığı yerde, millet de olmaz devlet de. Sapıklıkları normal karşılayan bir toplumda, aile yok olmaya mahkûmdur. “Rujlu erkekler” ve “Sakallı kadınlar” gibi saçmalıkların savunulduğu ve normal görüldüğü Avrupa’nın, “çöküşün” eşiğine geldiğini görmüyor muyuz?
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…