Arjantin’de cerrahi dervişler
Arjantin İslam Kültür Merkezi
Buenos Aires’te Arjantin İslam Merkezinin görevlilerinden tarihçi Prof. Ricardo H Elias röportaj yapmaya gidiyoruz. Tarihi bir binadan içeri giriyoruz. Tarihi mekânların içleri her yerde olduğu gibi burada da yüksek ve rahat. Bir bayan görevli bizi karşılıyor. Bir müddet sonra Ricardo Bey geliyor; ellinin üzerinde sakallı ve mütevazı bir insan. Merkezin iç avlusundaki bahçede çekim yapıyoruz. Avlunun kenarında bir de okul var. Ricardo Bey çekimden sonra okulu gezdiriyor. Arjantin’de okullar sömestr tatilinde olduğu için kimse yok. Bir duvarda çocuklar tarafından yapılan resmi bana gösteriyor. Çocuklar yaptıkları organizasyonla Türkiye’ye gitmişler. Arjantin’den yol güzergâhını da gösteren bir resim-harita yapmışlar. Türkiye’yi kırmızıya boyamışlar ortasına da ay yıldızı kondurmuşlar. Osmanlı topraklarından gidenlerin torunları merkezi yeniden hatırlamaya başlamışlar diye düşündüm. Ricardo Bey merkeze bağlı bir de cami bulunduğunu istersek oraya da götürebileceğini söylüyor. Başka bir programımız olduğu için akşam saat beşte buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Tekrar İslam merkezinde buluşuyoruz. Hoca caminin yanlış hatırlamıyorsam 4 mü 5 blok uzakta olduğunu söylüyor. Bu dört beş blok sizi yanıltmasın. Bizde dört beş blok demek dört beş bina uzakta anlamına geliyor. Burada ise 4-5 cadde ötede demek. Yakın olacağını düşünerek yürüyelim istiyoruz. İftardan önce her halde bir saate yakın yürüyoruz. Ya da orucun etkisiyle bana öyle geliyor. Hava kararıyor, iftar vakti oluyor. Ama bizim yürüyüşümüz devam ediyor. Yol boyunca Ricardo Bey’le tarih üzerine sohbet ediyoruz. Kendisi Osmanlı tarihi uzmanı olduğu için isimler ve kavramlar üzerinden sohbetimize devam ediyoruz. Geçtiğimiz mahallenin Müslüman Mahallesi olduğunu ifade ederek bazı dükkânları gösteriyor. Mutfak eşyası satan dükkânların Müslümanlara ait olduğunu belirtiyor. Konuşmalar arasında Ricardo Bey Buenos Aires’te bir de Cerrahi Tekkesi’nin olduğunu belirtiyor. Çok şaşırıyorum. ‘’Türkiye’den gelip burada dergâh mı açmışlar?’’ Hoca müdahale ediyor. Burada ki tekke mensuplarının hepsinin Arjantinli ve sonradan Müslüman olduklarını anlatıyor. Hepsinin sonradan Müslüman olduğu bir grup insan burada Cerrahi Tekkesini açıyor!
Nihayet iftar saatini biraz geçerek İslam Merkezi’nin camisine varıyoruz. Caminin giriş avlusunda ellerinde kameraları bir grup genç insan bekliyor. Bunlar Arjantin devlet televizyonun ekibi. Ramazan dolayısıyla devlet televizyonu her gün program yapıyormuş. Ramazan ayı dışındaki zamanlarda her hafta pazar günleri İslam’ı anlatan programlar veriliyormuş. Görüştüğümüz kişiler Arjantin’de devletle Müslümanlar arasında ilişkilerin iyi olduğunu ifade ettiler. Devletin kimsenin inanç ve ibadetine karışmadığını belirttiler.
Kalabalık bir katılımın olduğu iftar yemeğine davet ediliyoruz. İftardan sonra teravih namazını kılmak üzere mescide iniyoruz. İftar sırasında şeyh diye tanıştırıldığımız iki Mısırlı cemaatin önünde oturuyor. Sonra birisi Kur’an okumaya başlıyor. Hafız davudi sesiyle Kuran’ı çok güzel okuyor. Hani bizde bir güzel söz vardır ‘’Kur’an Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.’’diye. İşte şu anda Mısırlı hafız Kur’an’ın güzel okunma tarafını Arjantin’de ifa ediyor. Bizim hissemize düşen yazı kısmını da kısmen dergâhta görme fırsatı bulduk. Kur’an bittikten sonra diğeri dua yapıyor ve teravih namazı kılınıyor.
20 Temmuz 2013 Cumartesi
Cerrahi Tekkesi’nde iftar
Prof. Ricardo’yu arayarak Cerrahi Tekkesi’ne gitmek istediğimizi söylüyoruz. Bize “Şeyhle konuşayım izin verirse akşam iftardan önce buluşalım” diyor. Sonra izin geldiğini bildiriyor. İftardan önce otelden çıkıyoruz. Yol yaklaşık 45 dakika sürüyor. Bu şehirde ulaşımımızı taksiyle yaptık ve rahat ettik. Yeri gelmişken taksi konusuna da değinmek istiyorum. Buenos Aires’te en çok güvenliğe vurgu yapılıyor. Aman çantanıza, fotoğraf makinenize, kameranıza dikkat edin diye çok uyarı aldık. Ancak taksicilere dikkat edin kazıklamasınlar diye uyarı duymadık. Gerçekten Buenos Aires’in en iyi işleyen kurumlarından biri taksileri. Başta taksinin bol olduğunu belirteyim. Arabaya bindiğinizde taksimetre açılıyor. Taksimetre sürücünün yanındaki koltuğun olduğu bölümde, üst taraftan cama yapıştırılmış, bizdekiler gibi sürücünün yanında gizlenmemiş. Arabadan inerken ödediğiniz ücretin faturasını alabiliyorsunuz. Fiyatlarda oldukça uygun ve kazıklanmış hissine kapılmıyorsunuz. Darısı İstanbul’daki taksicilerin başına.
Ana caddelerden birinden saparak bir sokağa giriyoruz. İki katlı bir binanın içinde sağda mihraplı bir mescit var. Mescidin yanından geçiyoruz ve 40-50 kişi alacak bir salona ulaşıyoruz. Sandalyeler oturma düzeninde konmuş önünde bir koltuk var. Biz girerken yeşil önlükler giymiş insanlar mescide geçiyordu. Bize orucumuzu açıp açmadığımızı sordular. Çünkü biz biraz geç kalmıştık. Açmadığımızı söyledik. Getirilen hurma ve suyla orucumuzu açarak bizde mescide geçtik. Önde erkekler arkada kadınlar olmak üzere yaklaşık 40 kişilik bir cemaat saf tuttu. Namazı orta yaşlı, beyaz sakallı birisi kıldırdı. İftarda konuştuğumuzda kendisinin Kur’an öğretmeni olduğunu öğrenmiştik.
Namazı kıldıktan sonra yanımıza gelen beyaz sakallı hafif kilolu beyefendi adının Abdurrahman olduğunu ifade ederek, kendisinin bize yardımcı olacağını söylüyor. Yeşil, kolsuz hırkalar giymiş dervişler mescitten sohbet bölümüne geçiyorlar. Herkes yerini alınca kısa boylu şeyh efendi sandalyelerin önünde bulunan koltuğa oturarak sohbete başlıyor. İspanyolca konuştuğu için ne söylediğini anlayamıyorum. Ancak ağır, ağır ve tane tane konuşuyor. Müritler pür dikkat şeyh efendiyi dinliyorlar. Bütün dikkatleri şeyh efendinin üzerinde. Ben de arka tarafta oturarak anlamasam da dinlemeye çalışıyorum. Yanıma Abdurrahman Efendi geliyor. Burada bulunanların bir ikisi hariç tamamının sonradan Müslüman olmuş Arjantinlilerden oluştuğunu belirtiyor. Sohbet devam ederken iftar yemeği hazırlığı gene müritler aracılığıyla sürüyor. Dergâh geleneğine uyuyorlar diye düşünüyorum. Bütün işleri kendileri yapıyor. Bize yemekler hazırlanırken de çekim yapabileceğimizi söylüyorlar. Yemeklerin hazırlanış detaylarını çektikten sonra yemekhane bölümünde sohbetin bitmesini bekliyoruz. Yaklaşık yarım saatlik konuşmadan sonra soru cevap kısmına geçiliyor. Soru ve cevaplar da yaklaşık bir saat sürüyor. Abdurrahman bey duvarlarda bulunan resim ve kitaplar hakkında bilgiler veriyor. Kendisinin Fas’ta Müslüman olduğunu 5 sene Medine’de kaldığını belirtiyor. Yanılmıyorsam Riyazüs salihini İspanyolca’ya çevirdiğini söylüyor. Abdurrahman Bey İngilizce ve Arapçayı iyi konuşuyor.
Bounes Aries’te İstanbul rüzgârı
Bir vitrinin içinde ve duvarda bulunan fotoğraflar dikkatimi çekiyor. Uzaktan fotoğraftaki zatı hemen hatırlıyorum. Elinde sigarasıyla fotoğraflanmış Cerrahi Tekkesinin rahmetli şeyhi Sefer Efendi. 17 yıl önce gene mübarek ramazanın birkaç iftarını Edirnekapı’daki Cerrahi Tekkesinde açmış yapılan sohbet ve zikirlere katılma imkânı bulmuştum. O zaman Tekke’nin şeyhi Sefer Efendi idi. Fotoğraftaki gibi sigarasını tüttürerek sohbet ederdi. Tekkeye gidişimiz bugünkü şeyh Tuğrul Efendi (Tuğrul Baba) ve muhterem sanatçı Ahmet Özhan beyefendiyle olan tanışıklığımızdan kaynaklanıyor. Dergâha Marifet Yayınları’nın sahibi Ziya Belviranlı, Ümit Şimşek, Bilal Arıoğlu’yla beraber gitmiştik. İstanbul’da yaşanan manevi hava burada da yaşanıyor. Aynı tekke olduğu için ritüellerde aynı. Vitrinde bir başka fotoğrafta daha dikkatimi çekiyor. Bu fotoğraf başında kavuğuyla, güneş gözlükleri ve bıyıklı haliyle epeyce genç yıllarda çekilmiş Tuğrul İnançer Bey’in. İki fotoğraf daha var vitrinde onları tanıyamıyorum. İmdadımıza 15 yaşlarında genç bir derviş yetişiyor. Yanağımıza bir öpücük kondurarak bize hoş geldin ediyor. Bu öpücük konusunda da sizi uyarmak isterim. Sokaklarda kadın erkek fark etmiyor karşılaşınca bir yanağınıza hızla bir öpücük konduruyorlar. Bu bir çeşit selamlama ritüeli sayılıyor.
Genç derviş bunlardan birisinin Amerika şeyhi Tosun Bayrak, diğerinin ise şu anda ki dergâhın şeyhine ait olduğunu belirtiyor. Tosun Bayrak beyi tanımamıza biraz şaşırıyor. Yemek hazırlanınca sohbet bitiyor. Herkes uzun bir yer sofrasının etrafında toparlanıyor. Dervişler tarafından servis yapılıyor. Yemekte yeşil mercimek yemeği ve pilav var.
Cerrahi Tekkesi’nde zikir
Yemekten sonra genç dervişler mescitte yapılacak zikir için hazırlık yapıyorlar. Bir genç derviş yatsı ezanını gayet yürekten okuyor. O da bazı harfleri çıkarmakta zorlanıyor. Sonradan Müslüman olmuş insanların bu başarısı beni çok mutlu ediyor. Bir başka derviş sema kıyafetini giyerek bekliyor. Hazırlıklar bitiyor ve zikre geçiliyor. Şeyh Efendi’nin yönettiği zikir bayağı uzun sürüyor. Dervişler zikrin manevi havasında ayrı bir âleme yolculuk yapıyorlar. Abdurrahman Efendi bana da zikre katılmam için teklif ediyor. Zikir kolay değil zorlanacağımı düşünerek katılamayacağımı söylüyorum. Sema elbisesi giymiş derviş bütün zikir boyunca sema yapıyor. Şeyh efendi de bütün bu işleyişi sevk ve idare ediyor. Zikir bittikten sonra yatsı ve teravih namazı kılınıyor. 8 rekâtlık teravihi de diğer vakitleri kıldıran imam kıldırıyor. Kıraati gayet düzgün ancak oda bazı harfleri zor çıkarıyor. Teravih namazının rekâtları arasında Türkçe ilahiler okunuyor. Türkçe bilmeyen insanların ellerine verilen notalı metinlerden ilahileri Türkçe okumaları mutlulukla beraber tarifi imkânsız duygular yaşatıyor. İftardan yani saat 18:10’da başlayan manevi ziyafet saat bir sularında bitiyor. Abdurrahman efendi dönüşümüz için bir arkadaşı işaret ederek bizi otelimize onun bırakacağını söylüyor. Hanımı ve çocuklarıyla programa gelen İspanya asıllı beyefendi ve hanımıyla yol boyunca sohbet ediyoruz. Küçük çocuklarının adı Rukiye. Rukiye’nin annesi Müslüman olmadan önce İstanbul ‘a gelmiş.
İstanbul’dan binlerce kilometre uzakta 40 adam ve kadın hidayete ererek medeniyetimizin kadim başkentiyle, oradan Medine ve Mekke’yle bağ kuruyorlar. Arjantin’den Buenos Aires’ten büyük bir manevi yolculuğa çıkıyorlar. Vesile olanlardan Allah razı olsun. Yaşayanların ömürlerine bereket, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Latin Amerika’da Osmanlı izleri: El Turko-4