Fransa Fazıl Say’a uluslararası laiklik ödülü vermiş.
Laisizmin beşiği Fransa. Öyle olunca da kendiliğinden bir anlamı oluyor.
Uluslararası laiklik beratı dağıtıyor.
Memleketin niresi olduğunun ehemmiyeti yok.
Üç-beş sene önce de İngiltere Şafak Pavey’e vermişti böyle bir ödül.
Başka kimlere verildi bilmiyorum.
Laiklik kavramı benim hayatım boyunca gördüğüm, en çok kılık değiştiren kavramlardan birisi.
Kavramı icat edenlerin bu konudaki hassasiyetlerini anlamak için onların tarihine bakmak lazım.
Tarihlerine derken, din ile ilişkilerine.
Rönesans, Aydınlanma Çağı gibi süreçler genel anlamıyla neredeyse bir şeye karşı geliştirilmiş protestocu bir tavır. O şey de din.
Din bir genel tanım.
Söz konusu din Hıristiyanlık.
Hayatın bütün alanlarına kurumsal olarak müdahale eden bir din.
Dinlerin genel olarak böyle bir rolü var şüphesiz.
Ancak, bir devlet yönetimi biçiminde kurumlaşmışsa din işler değişiyor.
Göklerin krallığı ve yeryüzünün kralları çatışıyor.
Yeryüzü krallarına diz çöktürüyor bu krallık.
Krallara diz çöktüren bu kurumsal yapının en tepesinde oturanlar da kendilerini tanrının gölgesi sayan din adamları.
Papalar, kardinaller, papazlar filan.
Krallara diz çöktüren bir krallık karşısında zavallı insanların halini merak edenler Ortaçağ engizisyon kiliseleri üzerine küçük bir araştırma yapsın yeter.
Gücü, bilgiyi, serveti ve sanatı yetkesinde tutan kara koncolos gibi bir yapı.
Sadece bu kadar mı?
Doğumundan itibaren insanlar üzerinde tanrı adına hükümranlık kuran, bağışlayan, aforoz eden, cennetin tapusunu dağıtan bir yapı.
İnananlarının da, inanmayanların da iflahını söken böyle kurumsal bir yapıya karşı verilen kavgada sanatın, ilmin, bilimin, sanatçı ve ilim irfan sahibi adamların başarısı, din karşıtlığının vardığı düzey, halkın iflahını söken, kendini bütün yönetimlerin ve kralların üzerinde gören böyle bir kurumun durdurulması ve dizginlenmesi ve hatta tanrı adıyla hareket eden bu zulüm imparatorluğunun yıkılması insanlık adına bir hayr işi.
Batı’nın tarihinde laiklik denilen sistemin, devletin bütün dinlere eşit mesafeli olması, devlet işlerine bulaştırılmaması filan gibi anlayışlar sofistikedir.
Mesele düpedüz, kilisenin aşırılığını durdurmak ve yasalarla teminat altına almaktır.
Batı’yı, Batılı insanı, bilgeleri ve sanatçıları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Tanrı adına zulmeden bir yapıya karşı mücadele etmiş ve bunu başarmış olmaları ayrıca takdire şayandır da.
Ne var ki, her ne kadar Rönesans ve Aydınlanma Çağı ile bu yapı mevzi kaybetse de, halen kurumsal varlığını koruyor üstelik bu kurumsal yapısını resmen devlet statüsünde sürdürüyor. Vatikan.
Anlıyoruz ki, kilise, iddialarından vazgeçmek bir yana bu iddialarını sürdürüyor ve hala güç sahibi. Üstelik bir din devleti ve bir şekilde Hıristiyan tebaaları olan devletler üzerinde yaptırım gücü olan bir devlet.
Rönesans hareketinin başladığı İtalya’nın merkezinde laiklik anayasal güvence altına alınmamıştır.
Rönesans, Reform ve Fransız İhtilali’yle başlayan Aydınlanma Çağı’nın yaşandığı Avrupa’da birçok ülke anayasasında yer vermemiş laikliğe. Bu elbette onların laikliği benimsemedikleri anlamına gelmiyor.
‘Hıristiyanlar kulübü’ olduğu su götürmeyen, Hıristiyanlığın kalesine dönüşmüş olan Avrupa Birliği’nin kurucuları olan ülkeler, Fransa, İtalya, Almanya laikliği ne elden ne de dilden düşürür.
Hatta laiklik ödülleri dağıtır.
Bu ödüllerin tam olarak kimlere dağıtıldığını bilmiyorum ancak, İngiltere 2014 yılında Şafak Pavey’e bir ödül vermişti.
Fransa da 2015 laiklik ödülünü Fazıl Say’a verdi.
Merak ediyorum, bir İngiliz sanatçı yahut aktiviste bu ödül veriliyor mu? Yahut Fransız’a, Alman’a, hatta Bulgar yahut Çek’e?
Yoksa bu ödüller, Müselman ülkelerinde yaşayıp, Müselmanlara gerici, irticacı, örümcek kafalı, karnını kaşıyan, bidon kafalı deme yarışında birbiriyle kıran kırana yarışanlar içinde en başarılı olanlara mı veriliyor?
Gugılladım ancak Gugıl amca bu konu da beni bir malumat sahibi yapmadı.
Haberdar olan deyiversin.
Olur mu?
Cezayirlileri ve öteki Müselman ülke vatandaşlarını saymam ama.
Ona göre.