İrade, insanın biricik onur kaynağıdır. Zorla yaptırılmış bir eylem insana erdem kazandırmaz. Zorla alıkonulduğu bir kötülüğü yap-a-mamış olmakla insan sevap kazanmaz. İyilik iradeyle ortaya konandır, başka türlüsü hiç mümkün değildir. Bu yüzden, iradeyi iptal etmek, insanın iyilik potansiyelini yok etmektir. İradeyi, seçme özgürlüğünü elinden almak, insanı kendini ifade etmekten alıkoymaktır. Silmektir insanı. Yok etmektir erdem kaynağını.
İnsanın iradesine kasteden her türlü kalkışma, insanı iradeli yaratmayı irade eden Allah’ın iradesine saygısızlıktır. İnsanın iradesini ayakta tutmaya yönelik her türlü çaba, Allah’ın muradına hizmettir.
Ölülere ve delilere ibadet farz değildir; çünkü onlar iradesizdir. İradeyi savunmak, mümin olma hakkını savunmaktır, Allah karşısında esaslı duruş seçeneğini var kılmaktır. Bu yüzden iradeye kasteden zorbalığın önünde duran kardeşlerimiz şehittir, gazidir.
Minarelerimizden yükselen ezan ve salâlar, baş koyduğumuz secdeler, uğruna aç susuz kaldığımız oruçlar, yoluna düştüğümüz hac ve umreler, başkasına kul olmama ve başkasını kul edinmeme özgürlüğünü inşa eder içimizde. Özgürleşmedir ibadet…
Namazın direği, hayatın mayası Fatiha’nın ana eksenidir bu duruş. Gönüllüce “iyyâke n’abudu ve iyyâke n’estain” demenin somutlaşmış halidir bağımsız bir ülkede yaşamak ve vatan sahibi olmak. “Sade Sana kulluk ederiz ve sade Senden yardım dileriz ey Rabbimiz” sözleşmesini sahihleştirmek içindir vatan savunması. ‘Âlemlerin Rabbi’ne, gönüllüce ve özgürce kul olmanın teminatıdır bağımsızlık. Zorlamayla ibadet etmek de, zorla ibadetten alıkonmak da onursuzluktur.
Zorlamanın yok edilmesi, dinin var kılınmasının ön şartıdır. Zira dinde zorlama yoktur. Zira zorlamada din yoktur.
Kaba güç karşısında direnmenin asil örneğini sergileyen kardeşlerimiz, silahsız direnişleriyle, sivil duruşlarıyla, zorbaların zorbalıklarını görecekleri parlak ayna oldular. Orantısız güç kullananların karşısına, güçsüz ve savunmasız, etten kemikten gövdeleriyle dikilerek, zalimlerin güçlerinin kirliliğini, iktidarlarının gayrimeşruluğunu kendi gözlerine soktular.
Bugün kızgın çölde ağır taşlar altında gövdesi ezilirken, “Allah bir, Allah bir” diyen Bilal-i Habeşi’nin yanına yazdırdılar adlarını
Bundan böyle, gövdeleri parçalandığı halde, imanlarını büsbütün tutan; acımasızca ezildikleri halde Allah’a verdikleri sözü her şeyin üzerinde tutan, ilk İslam şehitleri Hz. Sümeyye ve Hz. Yasir’in arkadaşları olarak anılacaklar.
Sevr mağarasında, yapayalnız ve korumasızken, âlemlerin Rabbinin ikinin ikincisi olarak andığı Hz. Ebubekir’in yerindeler. Hakka doğru yürüyen, gönüllerde huzuru inşa etmek için hicret eden Allah Resul’ünün sırdaşı ve yoldaşı seçildiler. O yalnızlıkta, o çaresizlikte ebedi müjdecinin dudağından dökülen serin teselliyi duymaya hak kazandılar: Lâ tahzen innallahe meanâ…
Korkmayın, Allah bizimle beraber…
Mahzun olmayın, Allah bizimle beraber
Sarsılmayın, Allah bizimle beraber
Üzülmeyin, Allah bizimle beraber…