Kutuplaşma kavramı seçimler öncesi ve sonrasında sıkça dile gelen kavramlardan biri olmakla beraber Türkiye’de bu kavram üzerinde tartışanların çoğunluğunun gözden kaçırdığı husus genellikle bu kavramın toplumsal anlamda gerçekleşmesinin tek taraflı olamayacağı gerçeği diyebiliriz.
Bu durumun içeriği çok farklı yönlerden analiz edilebilir. Spesifik olarak benim takıldığım nokta her yıl Müslüman kesimin yaşam tarzı üzerinden yapılan üstten bakıcı eleştirilerin saygısızca yapılıyor olması.
Maalesef Türkiye’de muhafazakâr kesimlerle seküler kesimler arasındaki kutuplaşmanın özünü burası oluşturuyor. Siyasal partilerdeki tercihleri bile etkileyen kutuplaşmanın bu özü yıllardır süre giden bir yapıyı gösteriyor.
Cumhuriyet Gazetesi’nin ayda bir rutine bağladığı ‘takkeli çocuklar’ haberi hala bu ülkede Müslüman ailelerin varlığını yok sayan bir zihniyetin değişmediğini gözler önüne sererken iktidarın seküler yaşama müdahale ettiği argümanı ise sadece söylemlerden yola çıkarak ortaya konuyor.
Alkol, giyim vb. unsurlar üzerinden seküler kesimleri etkileyecek bir yasak bu ülkenin tarihinde yer almazken Müslüman kesimlerin yaşamlarına dair yasal anlamda konulan engelleri hatırlatmaya ise gerek yok.
Buna rağmen entelektüel olduğunu iddia eden seküler zihniyetin Müslüman kesimlerin yaşam tarzını sorgulama yetkisini kendinde görmesi ve kendilerine karşı yapılan söylemlere toplumu kutuplaştırıyorsunuz argümanı ile cevap verilmesi tek kulağın üstüne nasıl yatılır sorusunun cevabını veriyor.
Yaşanan cinsel istismarlardan tutun da her türlü olumsuz gelişmeyi hükümet politikalarına bağlarken hakaret etmeyi fikir özgürlüğü görüp eşcinselliğe kadar birçok şeyi teşvik edecek her davranışı özgür kılmanın beraberinde getirdiği yozlaşmanın hesabını göz ardı edebiliyorlar.
İktidarın bakanları yumruklanırken bu demokratik eylemdir diyenler, kendi liderleri saldırıya uğradığında yine kendi politikalarını değil iktidarın söylemlerini suçlu gösterirken kutuplaşmanın tek taraflı olamayacağı gerçeğini gözden kaçırıyorlar.