İddia
İddia gerçek değilse, kurguya, süslenmeye ve çoğu zaman gereksiz keskinliğe ihtiyacı vardır. Ve iddialar, izah edilmez ifade edilir. Çünkü hiçbir gerçek iddianın izaha muhtaç boşlukları olmaz.
İddia 1: Türkiye IŞİD’i destekliyor!
İddia 2: IŞİD’i Erdoğan kurdu!
İddia 3: IŞİD ve Türkiye ilişkisi üzerine canınız ne istiyorsa yazın ve bu maddeleri çoğaltın.
İddia makamı
Erdoğan nefretiyle birleşen muhalif zevat bir hedefte birleşmedi, nefrette birleşti. Kendilerini muhalefet olarak yutturmaya çalışan, “Erdoğan’dan nefret edenler kulübü” üyelerinin yapabildikleri tek şey yalan söylemek, aynı yalanı söylemek, paylaşarak söylemek. Teknik açıdan hiçbirinin bir iddiası yok yalanları var. Yalanlar… Birbirini destekleyen, bir sonra geleni besleyen ve büyüten yalanlar.
Her Pazartesi günü Peygamber efendimizi (as) ile toplantı yaptıktan sonra gelen emirleri uyguladığına inanan ezoterik bir yapılanma, Yasin Börü’nün kafasını ezdikten sonra balkondan atıp üzerinden defalarca arabayla geçerken devrimci zılgıtlar atan bir terör örgütü, bütün dünyanın Mustafa Kemal sayesinde var olduğuna inanan ulusalcı Kemalistler, dünyanın her yerini kana bulayan takiyeci İrancılar ve İstanbul Sermayesi…
Alıştığımız dünya şartları dairesinde bu tarafların asla buluşamaması gerekiyor değil mi? Nasıl buluştular ve nasıl aynı yalanı söyleyebiliyorlar? Gazetelerinde aynı manşetler, hatta dün yazdıklarının tam tersi yalanları nasıl oluyor da ortaklaşa ortaya koyabiliyorlar?
Paylaşılan halüsinasyonlar
Önce, “ortaklaşa yalan söyleme mekanizmasını” anlayalım.
1.Bir masa etrafında oturup karar mı veriyorlar? Hayır!
2.Kendi aralarında bir iletişim mi var? Hayır!
3.Düşman yahut rakip görünmeleri numara mı, yani aslında aynı daire içindeler mi? Hayır!
Bu üç yaygın hatada ısrar edersek hata ederiz. Çünkü böyle değiller.
Nasıl oluyor peki? Üç anlaşılır sebebi var.
1: Nefret alanı şeytanın yönetim alanıdır ve bu alana giren herkes aynı kaynağın varyasyonlarından beslenir. Nefret alanına kapılmış insanların boynuna takılı “izm” tasmaları o alan içinde bir farklılık değil bilakis hepsini alanın içine getiren birer kapıdır.
2: Nefret güçlü bir sermayedir ve himayesine aldığı her türden canlıyı senkronize hareket ettirir. Bir damla haramın koca bir depo helal suyu haram yapması kadar güçlü hemde.
3: Nefret alanındaki herkes aralarında halüsinasyon paylaşır ve aynı amaca yarayacak farklı görünen cümleler kurarlar. “Çaresizlik krizi” olarak bilinen bu sosyolojik durum, varlığını yitirme korkusundan kaynaklı saldırganlık ve yalancılık krizdir. Öleceğine inanan bir grup insan kurtulduklarında aynı hayalleri anlatmaları, ufolar, ateş saçan ejderhalar hepsi çaresizlik krizindeki paylaşılan halüsinasyonlardır aslında.
Türkiye IŞİD’i destekliyor
IŞİD diye bir terör örgütü var ve bu kullanışlı teröristler herkesin işine yarayabilir.
a) Onunla savaşıyor gibi yapıp kendinizi ejderhaya kafa tutan şövalye ilan edebilirsiniz. Esed, PKK, İran bu mekanizmayla kullanıyor mesela.
b) Canınızı sıkan birini IŞİD’ci ilan edebilirsiniz. PKK evlerini terk etmeyen Arap ve Türkmen köylerini bu sayede ABD uçaklarına vurduruyor mesela.
c) Müslümanlara karşı algı yönetimi yapmak için bol bol “Allahuekber” diyerek kafa kesen adamların videolarını servis eder, yetersiz kaldığı yerlerde dublaj yaparak yayabilirsiniz. İslamfobik batılılar bu şekilde kullanıyor mesela.
d) Türkiye’den nefret ediyor olabilirsiniz ve, Türkiye IŞİD’i destekliyor diyebilirsiniz. Muhalefet bu şekilde muhalefet yapıyor mesela.
İşte bu sistemle, asla bir araya gelmez dediğiniz taraflar, “Türkiye Işid’i destekliyor” halüsinasyonunu aralarında paylaşmaya başlarlar ve etrafınız kurumsal yalancılardan oluşan akıl hastalarıyla sarılmış olur.
Sistem şöyle çalışıyor:
Önce biri çıkar Türkiye IŞİD’i destekliyor der. Herhangi biri. Bir gazeteci, siyasetçi olması fark etmez. Bu herhangi birinin iddiası herhangi bir gazeteye haber olur.
Bu haber bir Amerikan düşünce kuruluşunda analiz edilir. Daha sonra bu analiz, Türkiye’de bir gazetede büyük bir haber olur. Bu yeni büyük haberi alan yabancı gazeteler başka haberler yaparlar. Ardından bir siyasetçi eline bu yabancı gazeteleri alıp kameralar önünde anahtar kelimeyi söyleyerek bunu dillendirir.
Anahtar kelime şu: “Bütün dünya biliyor” Çünkü yalancılar, bir önceki yalanı refarans vererek söyledikleri yalanı kartopu gibi büyütmüşler ve medyada yeterinde arşiv meydana getirmişlerdi.
“Bütün dünyanın da bildiği gibi Türkiye IŞİD’i destekliyor” dediğinizde bu halüsinasyon nefret alanına kendini kaptırmış herkes tarafından paylaşılır ve herkes sırayla aynı yalanı tekrar eder. Yalan gittikçe yayılır ve sonunda “Türkiye bir IŞİD destekçisi” olur.
Hiç kimsenin bir kanıta ihtiyacı yoktur çünkü ellerinde bolca gazete haberleri vardır.
Hiç kimsenin bir kanıta ihtiyacı yoktur çünkü bu aslında bir iddia değil kurgulanmış bir palavradır.
Nefret alanının etkisiyle aynı yalana hizmet eden, alakasız fotoğraflar, yalan beyanlar yayılmaya başlar. Sonunda “sen IŞİD’cisin, değilsen ispatla” diyen yüzlerce akıl hastası arasında bulursunuz kendinizi. İspat iddia makamına aittir demeniz hiçbir şey ifade etmez çünkü ortaya atılan bir iddia değil, kurgulanmış, süslenmiş, telaşlı bir yalandır.
Son soru: Uluslararası herhangi bir kurum bu yalana inanarak hareket eder mi?
Cevap: Sizden ne kadar nefret ettiğine ve boynundaki “izm” tasmasına göre değişir.