Daryush Shayegan’ın o müthiş tarifiyle, artık bugün dünyadaki herkes az ya da çok “Melez Bilinç” taşıyor; merkez veya periferi fark etmeksizin…
Aynı anda birçok inanç ya da ideolojiyi kendi zihninde yaşatan “çağ insanı”nın bu derin keşmekeşini, çelişkilerini ya da keçeleşmiş ilişki ağlarının en önemli tarifini ise Gilles Deleuze yapıyor: “Rizomatik” hal olarak…
Tıpkı bütün lifleri birbirine girmiş bir ağaç kökü gibi, karışıktan da öte, bu karmakarışıklığın fotoğrafıdır yansıyanlar…
Bu karmakarışıklığa bir de “yeni medya” unsurları olarak tarif edilen ağlar eklendiğinde, durum daha da ileri boyutlara taşınıyor…
Adeta “balans”ını kaybetmiş bir dünyada, kafanızı nereye çevirseniz orada gel-gitler, tutarsızlıklar ve belirsizlikler var… “Belirsizlik Çağında Değişime İlham Olmak” temasıyla dünyaya ilk defa seslenen TRT World Forum, işte tam da benim, “Dünya da en belirgin olan şey belirsizliğin kendisidir” fikrini birçok programda dillendirmeye çalıştığım dönemde girdi radarıma…
Bir sonraki yıl; “Parçalanmış Bir Dünyada Barış ve Güvenliği Yeniden Düşünmek” temasıyla dünyaya seslen forum, aynı zamanda seslendiği coğrafyanın yanı başında olanlar sebebiyle de kendisine ait derin endişelerin sesi oluyordu…
İşte bütün bu darmadağınık halin ortasında, bütün dünyayı -daha iyi sömürmek ya da mobilize edebilmek için- tek-tip yapmaya çalışan küreselciliğe, anlamlı bir itiraz olarak üç yıldır organize ediliyor; “TRT World Forum.”
Dünyanın her yerinden hâlâ insafını, vicdanını kaybetmeyenlerin sesi olarak birçok akademisyen, gazeteci ve siyasetçiyi buluşturuyor…
“Küreselci” olmadan Kürre’ye sesleniyor bu forum… Bütün dünyanın ve orada olanların farkında bir yaklaşımla; dünyaya rağmen değil dünya ile… Farklılığının farkında, farklı olanın da farkında olarak…
Bütün dünyayı kendine benzetmek isteyen, “meğalibe”lerin aksine dünyanın bütün renkleriyle kaldığında daha güzel olacağına inan ve inandırmaya çalışan bir forum olarak…
“Tek-tip”leştirmenin her zaman sadelik anlamına gelemediğini, faşist yönetimler çok iyi gösterdiler dünyaya… Arkalarında darmadağın bir hal bırakan bu “sadeleştirme” iddiaları, düzensizlikte düzen arayanların, “uzatılmış savaş” ile çıkar sağlamaya çalışanların dışında, derin bir endişe kaynağıdır insanlık adına…
Bu sebeple, tıpkı tarihinde olduğu gibi bugün de dünyaya balans olmaya çalışan bir anlayışın ürünü olarak, bu topraklardan dünyaya yeniden seslenebilmek ve bu özgüvene ulaşabilmek, işin en önemli yanı kuşkusuz…
Aynı zamanda bir “denge dini” mensubu olmanın getirdiği sorumluluğu da unutmadan…
Dünyaya denge olmuş Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi taşır bu topraklar ve onun çocukları…
Bunu yeniden hatırlamış olmak da ayrıca önemlidir… Ülkem ve tabi sesi olunan her türlü “yitirilmişlik” adına TRT’nin genç, dinamik ve şuurlu kadrosunu yürekten kutluyorum; Sayın İbrahim Eren nezdinde…
Bu köklü bakiye düşünüldüğünde, kürre-i arza en haklı sesleniş bu coğrafyanın çocuklarına aittir ve bu köklülük karşısında bugün dünyaya “ayar” vermeye çalışan devletlerin bazıları yeniyetme, bazıları ise çocuk gibi kalır…