Kur’an Yaratıcı’nın sözüdür, “Müslümanlar’ın Kutsal Kitabı” diye tanımlanamaz.Kur’ân’ı Müslüman olduğumuz için okuyor değiliz; Müslüman olmak için okuyoruz.Kur’an’da konuşan Allah, kâinatı ve içindeki insanı yaratan Allah’tır.Dolayısıyla, Yaratıcı’nın konuşma üslubu Yaratıcının yaratma üslubuna benzer. Kâinattaki her eylem, Yaratıcı’nın maksadını ifade etmek için, muradını gerçekleştirmek içindir; yani “konuşma”dır.Yaratıcı’nı vahyettiği metin, Allah’ın yaratmasının sözel bir ifadesi olarak okunmalı ve anlaşılmalıdır.Kur’ân, Allah’ın kâinatı yaratışının insan diline tercümesinden/yorumundan ibarettir.Kur’ân’da konuşan Allah Yaratıcı’dır; Yaratıcı’nın ise tanım gereği, Mutlak’tır. Dönemsel ve yöresel konuşmaz.Mutlak olan Yaratıcı, insana, yani sınırlı olan yaratılmışa konuşur. İnsanın anlama yeteneğine göre konuşmayı tercih eder. Bu sürece “tenezzül” denir; “eğiliş” demeye gelir.Bir metnin okunması ya da tercümesi, kaçınılmaz olarak bir yorumu içerir. Yorumun kaçınılmaz olduğu yerde, hiç kimse, Kur’ân’a doğrudan muhatap olamaz. Dolayısıyla, kimse Kur’ân’dan çıkardığı metni Kur’ân’ın yerine koyamaz. Hiçbir metin Kur’ân kaynaklı diye Kur’ân’a eşitlenemez.
Her yorum kişiseldir. Kur’ân’ı okuyan herkes, “Bu benim metinden anladığımdır” diyebilir ama “Metin ancak böyle anlaşılır” diyemez.Mutlak Olan’ın konuşması zaman ve mekânla sınırlanamaz; yöresel ve dönemsel yorumların hepsi yorumcuya bağlar.Mutlak Yaratıcı’nın metni “TARİHSEL” olarak OKUNAMAZ.Kur’ân okuyucusu Yaratıcısının kendisine ŞİMDİ VE BURADA konuştuğunun farkında olmalıdır.Kur’ân’daki tarihî nakiller, eski zamana ait kıssalar, zaman üstü metaforlar ya da temsiller olarak okunmalıdır. Bu anlatımlar muhatabın ‘şimdisi’yle ilgilidir. Bütün zaman ve mekânlara dairdir. Âdem[as], İbrahim[as], Yusuf[as], Ebu Leheb, Firavun vs. okuyucunun kendisini kendisine hatırlatmak/anlatmak içindir.Kur’ân’ı anlamak için, Kur’an’ın her bir mesajını, Kur’ân’ın bütünlüğü içinde okumamız gerek. “…O’nun vahyi tamamıyla sana ulaştırılmadan önce, Kur’an hakkında tez canlı davranarak (sonuç çıkarma), fakat, ‘Rabbim, ilmimi artır!’ de.” [TaHa, 114]Kur’ân’ın herhangi bir ifadesini anlamadan önce, bu ifadenin şu dört maksada hizmet ettiğini aklımızda tutmamız gerek: Tevhid, Nübüvvet, Haşir, İbadet/Adalet. Bu dört maksadın her birinin anlam çekirdeği, insanın değerli oluşu üzerinedir. Bunları inkâr eden bir insan, kendi değerini inkâr eder, kendi cevherini çöpe atar.
Kur’ân insanlığa hitap eder; mesajı evrenseldir. “Ey insan…” diye hitap edişleri hatırlayalım.Kur’an’ın mesajı insanî duygulara rehberlik etmeyi amaçlar; insanın hayvanî yanını muhatap almaz. Sırf bu yüzden, Kur’ân, düşebilir, şaşabilir, yanılabilir bir insana hitap eder. İnsan-Kur’ân ilişkisi profesyonel değil, amatördür.Kur’ân’ı anlamak isteyen, şu soruları ve cevaplarını akılda tutmalıdır:
Kur’an’da konuşan kimdir? –YaratıcıYaratıcı kime hitap ediyor? –Okuyucunun insanî niteliklerine.Hitabının amacı nedir? –Sadece “dini vecibeler”i öğretmek değil, mutlak rahmet kaynağı olarak, insanın varoluşsal sorunlarını çözmek, kaygılarını ve korkularını bildiğini bildirmek ve yeryüzündeki hayatını yönlendirmek.Kur’ân’da Allah hangi sıfatla konuşur? –Rahmet kaynağı olarak, merhametli rehber olarak.