kanunlar manzumesi”dir. Temelinde ise Peygamber (s.a.v.) vardır.
kafir”ler ve dâhildeki “münafık”lar, sürekli bir şekilde Peygamberimizi (s.a.v.) tartışılır hâle getirmek için çabalıyorlar. Muvaffakiyetlerinin namümkün olduğunun bilinçsizliğiyle hareket ediyorlar. Anlamıyor, anlayamıyor ve anlamamakta ısrar ediyorlar. Mümkünatı olmaz, olamaz!.. Çünkü Nur-ı İlahinin ipi incelse de kopmaz, ziyası azalsa da asla sönmez…
HADİS VE MEZHEPLERİ REDDEDERLER!..
Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde, “Kur’an Müslümanlığını nasıl yorumluyorsunuz?” şeklinde bir sualle karşılaşmıştım. Verdiğim cevaptan önce kısa bir açıklama yapayım: Literatürde farklı şekillerde kullanılan Kur’an Müslümanlığı, daha çok “Kur’ancılık”, “Kur’aniyyun” ve “Kur’anizim” şeklinde tabîr edilir. Bu düşünce yapısına sahip kişiler, İslam’ın tek kaynağını, Kur’an-ı Kerim olarak kabul edip “hadis” ile “mezhep”leri reddederler.
Düşünsenize, vahyin ilk talîm edildiği ve ders verildiği Hazret-i Muhammed'i (s.a.v.) devre dışı bırakan; Kur’an ve hadis ile meşguliyeti hayatlarının tek gayesi bilen, anlayan ve algılayan başta İmam-ı Azam Ebu Hanîfe, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Hanbelî ve İmam-ı Malikî olmak üzere; tüm müçtehitleri yok sayan bir zihniyet ve inancın adı Kur’an Müslümanlığı olmuş! Vâ esefâ!..
Kur’an-ı Kerim’e soralım…” dedim. Devamla; “Evet, madem batıl inanç sahibi olan bu kişiler, Kur’an-ı Kerim’i nazara vererek haşa peygamberlik müessesesini, bahusus Peygamberimizi (s.a.v.) devre dışı bırakmaya çalışıyorlar; biz dahî Peygamberimizi (s.a.v.) ve peygamberlik müessesesini, Kur’an-ı Kerim’e müracaat ederek izah etmeliyiz. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Hakk’tan gelip, 'hak' diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur…” diye de ekledim.
CEVABI KUR’AN-I KERİM’DE!..
O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve ‘peygamberlerin bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.’ derler ve böylece imanla küfür arasında orta bir yol tutmak isterler. İşte bunlar, gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirler için rüsvay edici bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve peygamberlerden hiçbiri arasında fark gözetmeyen kimselere gelince, işte bunların Allah, kıyamette mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisâ Sûresi / 150-151-152) şeklinde buyuruyor.
Kur’an Müslümanlığı”nın adı, her ne kadar masum (!) görünse de inanç cihetinde batıl olduklarını ve iltizam-ı küfür cihetiyle peygamberi kabul etmemenin, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmanın ve iman ile küfür arasında bir yol bulmanın “tehlikeli” bir yol olduğunu Nisa Sûresi’nin 150-151-152’nci ayetleri açık bir şekilde ifade etmektedir.
Aynı soruya, Nisâ Sûresi’nin 59’uncu âyet-i kerimesinde de cevap buluyoruz: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Resûlüne arz ediniz; eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız...”
Evet Allah’a itaat etmenin ve onun rızasını kazanmanın tek ve yekta çaresi, Peygamberimize (s.a.v.) itaat etmektir. Çünkü Allah (c.c.) kendisine nasıl itaat etmesi lazım geldiğini, O'na (s.a.v.) talim etmiştir. O’nu (s.a.v.) dinlemeyenlerin akıbeti; gadaba uğrayan Yahudiler ve dalâlette kalan Hristiyanlarla aynıdır.
ALLAH’A MUHABBETİN SAĞLAMASI PEYGAMBERE İTAATTİR!..
Âl-i Îmran Sûresi’nin 31’inci ayet-i kerimesinde, yine bu konu hakkında şöyle buyuruluyor: “(Resûlüm), şöyle de: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.’”
Allah’a muhabbetin sağlaması”, Peygamberimize (s.a.v.) itaattir. O’nu kabul etmeyen, O’na itaat etmeyen ve O’nu dinlemeyen mefhum-ı muhalifiyle, “Allah’a âsî olup isyan edendir.” Feteemmel!..
Hülasa: Bu konuyla ilgili pek çok ayet-i kerime bulunuyor. “Kur’an Müslümanlığı” iddiasında bulunanlar, Kur’an-ı Kerim’e muhalif hezeyancılardır. “Kur’an yeter..” derler, sonrasında da bu fikirlerini kabul ettirmek için, yüzlerce kitap neşrederler. Bu konuda Peygamberlere değil de kendilerine ittiba edilmesini isterler. İşte bunlar, bu asrın “Müseylime-i Kezzap”larıdır…
Selam ve dua ile
Fiemanillah