Kur’an-ı Kerim’de Mü’minler, münafıklar ve kâfirler

Abone Ol

Mü’min; İslâm’ın inanılması gereken esaslarına kalben samimiyetle inanan ve bunu diliyle ikrar eden kimsedir.

Münafık; İslâm’ın inanılması gereken esaslarına kalben inanmadığı halde, diliyle inandığını söyleyen kişidir.

Kâfir ise, İslâm’ın inanılması gereken esaslarına kalben inanmadığını diliyle açıkça söyleyen kimsedir.

O zaman bu tariflerden dikkatimizi çeken bir husus çıkıyor ortaya ki o da, münafıkların durumudur. Onlar, mü’minler arasında rahatça dolaşabilir, onlara yakın olabilir, onlarla birlikte ibadet dahi edebilirler. Bu, asr-ı saadet’te de böyle olmuş ve inanan kimselere hainlik ederek onlar arasına nifak tohumları ekmişler ve fitneleri başlatmışlardır. Ne yazık ki İslâm toplumları onlardan çok acılar çekmiştir. Zira inandığını söyleyen ve her fırsatta kendileriyle beraber olan bu hainleri herkesin her an tespit etmesi mümkün olmamıştır. Hz. Ömer’in (r.a.) bu konudaki hassasiyeti gerçekten dillere destandır.

O halde bu üç insan tipinin bazı özelliklerine bakalım mukaddes kitabımızdan.

Daha Bakara Suresi’nin başında bu insan tiplerinin özelliklerine şahit oluruz. Önce Mü’minler zikredilir:

3 – “Onlar ki ğaybe iman edip namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.

4 –  Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.

5 – Bunlar, Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar felaha erenlerdir.”

Diğer bir kısmına da şöyle rastlarız:

“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman bu ayetler, onların imanını bir kat daha arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal, 2)

“Rablerinin azabından korkarlar.” (Mearic, 27)

“Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah’ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiya, 28)

Münafıkların genel özelliklerinden bazıları da şöyledir:

Kur’an-ı Kerim’de en çok ayet münafıklar hakkındadır. Bakara Suresi’nin 6. ve 7. ayetleri kâfirlerden bahsederken devamındaki 13 ayet-i kerime onları anlatır bize. Zira onları tanımak zordur:

8 – İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık,” derler.

9 – Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.

10 – Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azap vardır.

11 – Hem onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde: “Biz ancak ıslah edicileriz” derler.

12 – İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.

13 – Onlara, “İnsanların (Müslümanların) inandığı gibi inanın” denilince, Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?” derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.

14 – Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman “Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz” derler.

15 – (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.

16 – İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.

17 – Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.

18 – (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.

19 – Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.

20 – O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.

O münafıklar ki kâfirleri dost edinirler:

“Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti (güç ve şerefi) onların yanında mı arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisâ, 139)

İman ile küfür arasında bocalarlar: 

“Onlar, iman ile küfür arasında bocalayan bir sürü kararsızlardır. Ne onlara (bağlanıyorlar), ne bunlara.” (Nisâ, 143)

Dini, yalnız bir tarafından tutup, bir yönüyle kulluk ederler:

“İnsanlardan kimi, Allah’a (dinin yalnız bir tarafından tutup) yalnız bir yönden kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur, yapışır. Eğer bir musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da ahiretini de hüsrana uğratmış, kaybetmiştir. Bu, apaçık zararın ta kendisidir.” (Hacc, 11)

Yalan yere yemin ederler: 

“Onlar, yeminlerini bir kalkan edindiler de (bununla insanları) Allah yolundan çevirdiler. İşte onların hakkı, horlatıcı bir azaptır.” (Mücadele, 16)

Kötülüğü emredip, iyilikten men ederler: 

“Münafık erkekler de, münafık kadınlar da birbirinin (tamamlayıcı) parçasıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü emrederler. İyilikten vazgeçirmeye uğraşırlar. Ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. Onlar, Allah’ı unuttular (O’na tâatı bıraktılar). Allah da onları unuttu (onlara lütfunu terk etti). Şüphesiz ki münafıklar, fâsıkların ta kendileridir.” (Tevbe, 67)

Zekât vermek istemezler, dönektirler: 

“Onlar, istemeye istemeye infak edip harcarlar.”( Tevbe, 54)

“Onlardan kimi de, ‘Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka zekât vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız’ diye Allah’a and içti. Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Onlar öyle dönektirler.” (Tevbe, 75-76)

Münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar:

“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.” (Nisa, 145)

Kâfirlere gelince onlar bellidir:

“Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.

Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azap onlaradır.” (Bakara 6,7)

“Kendilerine (kâfirlere) o çok esirgeyici Allah’tan yeni bir öğüt gelmeye dursun, ille ondan yüz çevirirler. ” (Şuara, 5)

“Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. ” (Tevbe, 32)

“Onlar (kâfirler) halkı Allah yolundan men eden ve onu eğriltmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler. ” (Araf, 45)

“İnkârcılar dediler ki: Sanki biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?” (Neml, 67)

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarf ediniz denildiğinde, kâfirler mü’minlere dediler ki: Allah’ın dileseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz. ” (Yasin, 47)

“Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar uzak bir sapıklık içindedirler.” (İbrahim, 3)

O halde her birimiz Rabbimizin bize öğrettiği şu dua ile yalvaralım:

“Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki Sen sonsuz ihsan sahibisin.” (Al-i İmran, 8)

Acı günler yaşadık. Allah’ımız yardımını bahşetti de daha zor ve kötü durumlara düşmedik. Yoksa biz ve İslâm âlemi ne olurdu? Bugün İslâm’ın tek kal’ası olan şu memleket dimdik ayakta kalmalı ve kâfir ve münafıklara gereken cevabı vermelidir.

Cenab-ı Hakk onların şerrinden milletimizi muhafaza eylesin. Gaflet içerisinde olanlara da feraset versin. Vatanı ve kutsal değerleri uğruna canını feda eden şühedamızı bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz. Rabbimiz İslâm dünyasını şu perişanlıktan tez zamanda kurtarsın ve bize İslâm bayraktarlığını yeniden lütfeylesin! O’na emanet olalım!..