Bir futbol oyununu düşünün. Futbol oyunu, taraftarlar, oyuncular, takımlar, yöneticiler ve oyun kuranlardan oluşan bir organizasyondur.
Tribündekiler, yani taraftarlar, yani kalabalıklar bu organizasyonun hedef kitlesini oluştursa da duygusal tatminden başka hiçbir şey kazanamaz.
Oyuncular ve onun bağlı olduğu takım sahada yıldız olabilir. Maddi-manevi kazanır, mal mülk popülarite elde ederler. Fakat onların da fonksiyonu bir yere kadardır.
Bir takım olmazsa diğeri olur, bir yıldız oyuncu gider diğeri gelir. Nasıl olsa alttan yetişenler vardır. Herkesin bir alternatifi her zaman hazırdır.
Oyunun yöneticileri, organizasyonun kurallarını kontrol ve tatbik edicilerdir. Onlar da kendi paylarına düşeni alır ve oyunların kurallara göre oynanmasını sağlarlar.
Asıl kazançlı olan “kuralı koyan” arka plandakilerdir.
Kural koyan olduğunuz zaman sahadaki oyuncu, yıldızların kralı da olsa kurala göre oynamak zorundadır. Futbol oynarken topu elinize alıp gol atamazsınız. En iyi oyuncu siz olsanız da böyle bir hareket kırmızı kartla oyun dışına atılmanızı sağlar. Ve ısrarcı olur da kurallara karşı gelmeye devam ederseniz, bütün kariyeriniz bitmekle kalmaz, öfkeli taraftarların linç etmesinden tutun, deli raporu verilmesine kadar uzun bir liste oluşturabilecek kadar çok şey gelebilir başınıza.
Kuralı koyan olmak!
Kural koyan olursanız sahaya çıkan kim olursa olsun o kurala göre hareket etmek zorundadır. İşin en ehemmiyetli tarafı budur.
Bu misali şu an yaşadığımız dünyadaki düzene bakarak değerlendirin şimdi.
İki dünya savaşından sonra şekillendirilen ‘yeni dünya düzeninde’ egemen güçler, en başından en sonuna kadar kontrolü ellerinde olan, oyunculardan takımlara, oyun sahalarından yöneticilere kendi belirledikleri bir organizasyonu gerçekleştirdiler. Organizasyonu başarıyla yürütmek için kurallar koydular ve bu kuralları takibi ve tatbiki için de NATO, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Avrupa Birliği, Avrupa Para Fonu, Adalet Divanı, IMF gibi birçok kurumlar oluşturuldu.
Demokratik dünya düzeninde kurallar hep iki yönlü işler. Kuralı koyan tarafta olan “seçilmişlerin” uyduğu kurallar, bir de bu seçilmişlerin dışında kalanların uymak zorunda olduğu kurallar vardır.
Kuralı koyan “seçilmişlerden” olursanız, algıları da siz yönetirsiniz.
Bir şeyi tanımlamak ona sınır koymaktır. Katagorize etmek, “yerini tayin etmek” demektir.
Bu hak ile akı kara, karayı ak gösterme yetkiniz olur.
Özgürlüğü için mücadele edenlere terörist deme hakkınız olur. İstediğinizi “terör listesine” alırsınız, istediğinizi çıkarırsınız. Yönetimini beğenmediğiniz ülkedeki yöneticileri hemen alternatif “sadık” yenileriyle değiştirebilirsiniz.
İşgalcileri “demokrasi savaşçısı”, vatanlarını savunanları “kan içici cani” olarak gösterebilirsiniz.
Senelerce ülkemiz başta olmak üzere bütün ümmet coğrafyasında yapılan buydu. Kuralı koy, o kurala göre hareket etmelerini sağla. Yıllarca biz sadece tribündeki izleyici statüsündeydik, kendi kaderimizi tayin edecek mevzularda bile.
Durum değişiyor. Panikleri bu yüzden. Artık istedikleri gibi dünyayı yönetmekte başarılı olamıyorlardı. Sıkıntılar artıp kontrolleri zayıflamaya başlayınca, yeni takımlarla yeni oyun sahaları oluşturup, yeni kural ve oyuncularla yeni oyunlar kurmaya çalışıyor bu egemen güçler.
Artık sahada oyuncu olarak varız. Bazen zayıf bazen etkin ama sahadayız. Fakat bu yeterli değil. Sahada varlığımızı göstermek, kimi zaman oyunları kazanmak egemen güçleri sarsmış olsa da, asıl olan onların koyduğu kuralların dışına çıkabilmek ve kendi oyunumuzu kurmaktır.
Kuralı kim koyarsa oyun ona göre oynanır. Biz “kural koyan olmak” mücadelesi vermekteyiz. Koyulan kurallara göre oynayan oyuncu olmak değil.