Kültürdeki çürüme, ahlaki yozlaşmayı hararetlendirmekle kalmayıp, şuur ve bilinç ufkunu yok ederek toplumun sığlaşmasına neden olur. Büyük ile küçük arasındaki sevgi-saygı kalesini yıkarak bencil, kibirli menfaatperest bir alan açar insana. Geçmişini inkâr ediş, İslam kültüründen koparak Batı’ya yöneliş maddeye esareti başlatır. Paranın gücüne mühürleniş, ayakta kalmak için linç furyası oluşturup, zalimliği alkışlattırır. Çürüme can yeleği olan paranın yolunu açınca, vicdan ve merhamet sekteye uğrar. İhtiyaç için değil, lüks yaşam için kazanç devreye girince de alın teri yok olur. Mutfağından keserek, son model telefon, kıyafet yarışına girenlerin oluşturdukları sosyal medya hesapları, lüks yaşam pozunu taklit etmekte. Gerçek hayatta faturalarını ödeyemeyen, internetim bitiyor diye içi içine yiyen çoğunluk, sanal platformda manevi açlığını tatmin etmekte. Üst perdede kendi biriciklerini okşayan insanlar türedi. Kültürde çürüme, moda ile tükeniş toplumun utanma duygusunu giderek silmekte.
“Modern Kültürde Çatışma” adlı kitabında Georg Simmel, iç gerçeği analize sunmuştur. “Bazı modalar, bir kimsenin tek başınayken hiddetle geri çevirdiği utanmazlıklara sırf modanın buyruğu olduğu için itirazsız boyun eğmesini sağlar. Tıpkı kendi başlarına asla yanaşamayacakları suçları toplu halde işleyenlerin sorumluluk duygularının yok olması gibi, modada da utanç duygusu yok olur. Çünkü moda bir kitle eylemidir. Bir durumun bireysel veçhesi, toplumsal ve modaya uygun veçhesine derhal etkisini gösterir. Birçok kadın, toplum içinde otuz veya yüz erkek önünde moda icabı giydiği dekolteyi, oturma odasında tek bir yabancı erkeğin önünde sergilemeye utanacaktır.”
Simmel’in de ifade ettiği gibi iç dünyada özgürlük ve taklit zaafı arasında bölünmeler ile mücadele yarışı hiç bitmez. Birey kendini uçlara taşımanın verdiği rahatlığı teneffüs ederken, başka bir şemada modanın işleyişine dahil oluşla yönetilmiş, kullanmış oluyor. Modern toplumun yaptırım silahı olan statü arayışları, hedonik tüketim, seküler sentezlerin yumuşatılmış açılımları kişilik iflasına neden olmakta. Bunun yanında dijital çağın oluşturduğu bilinçli algı tuzağına, kültürel dokuyu siper eden, subliminal mesajları gelenek, örf ve adetlerine bağlılıkla ile diskalifiye etmeyi başaran irade de moda etkinliğine dahil olmayarak kendi tarzını oluşturabilmekte. Çok geniş ve donanımlı bir kültürden geldiğimizin farkında dahi değiliz. Geçmişin sayfalarını açtığımızda “Dede Korkut” hikâyelerini, “Nasrettin Hoca’dan” ibretlik fıkralarımızı görürüz. Yunus Emre’den şiirler, maniler fani olduğumuzu hatırlatıp, vicdana davet eder bizi. “Karagöz Hacivat” oyunlarında birbirini eleştirirken, topluma verdikleri mesaj ahlaki dengeyi sağlıyordu.
Hem eğleniyordu çocuklar hem de büyükler alacaklarını alarak kendilerine çeki düzen veriyorlardı. Şimdi eleştirmek mayınlı sahaya dönüştü. Okuduğunu analiz edemeyen, kendine özgü fikirleri işleyemeyen yapay kültür modası, toplum felcidir. Kültürden uzaklaşıp, dijital çağda değer yargıları pazarlama kimliksizlik ve tükeniştir.
Bugünün penceresine sesleniyor Ümit Yaşar Oğuzcan: “Ne vardı yaşamak ağır bir yük olmasaydı.”