Köy Enstitüleri ahlâk ırzımızın kurumsal mütecavizidir!

Abone Ol

Devletin sponsor olduğu, zamanının popüler dergilerinden ‘’Köy Enstitüleri Dergisi’’; İslam nefretini fitilleyen propagandalarla, komünizm güzellemeleriyle, inanç ehlini cehaletle yaftalayıcı çirkin makale ve iftiralarla doluydu.

Muğla’da, 14 gün süreceği belirtilen Köy Enstitüleri Günleri 1 Temmuz’dan itibaren başladı. 14 gün boyunca, halkı aydınlatacak ve Cumhuriyet’in ilk büyük eğitim seferberliğini anlatacak çeşitli konferanslar, söyleşiler ve konserler verilecek. Görünürde bildirilen bu.

Hâlihazırda süregelen rezaletin bâtınî tarafını da ben bildireyim:

Bir milletin yüzlerce yıllık irfan ışığının çirkin ve zâhirde kocaman ellerle söndürülmesini, topyekûn insanlığın yaradılış gayesine uymayan seküler safsataların millet özelinde fert fert zihnimize işlenmesini, ümmî duruşun saf irfanıyla bezeli temiz halkımızın türlü inkılap hokkabazlıklarıyla zehirlenmesini ve en nihayetinde de halkımızın idrak ölçüsünü öldürücü bu zehrin, devlet ricâlinin halk eğitim projeleri vasıtasıyla, olası bir diriliş panzehrine karşı nasıl kuvvetlendirildiğini anlatacaklar.

Tabii anlattıkları kitle; bahsettiğim sürecin işleyiş kanununa tabi olarak bir nevi Stockholm Sendromu’na saplandığından, şahsiyetine uygulanan bu mental tecavüze 14 günlük bir merasim halinde alkış tutacak.

Yapılan cehalet festivalinin neleri meşrulaştırdığına ucundan kıyısından değinelim.

Komünizm kasırgasının azdığı vakitlerde, Rusya’da din müesseseleriyle mücadele adına ateizm ve küfür pompalayan kulüpler türemişti. Türkiye’de de aynı amaca hizmet niyetiyle Halkevleri kuruldu.

Devletin sponsor olduğu, zamanının popüler dergilerinden ‘’Köy Enstitüleri Dergisi’’; İslam nefretini fitilleyen propagandalarla, komünizm güzellemeleriyle, inanç ehlini cehaletle yaftalayıcı çirkin makale ve iftiralarla doluydu. Öyle ki askerlik hizmetini dahi kötülüyorlardı.

Köylerde, milli karakterimize aykırı toplumsal sınıf kavgaları doğurarak fitne bayraktarlığına soyunuldu.

‘’Bizim Köy’’ dergisinde dinsizliği metheden sürüyle yazı çıkıyor ve bunlar talebelerce kaleme alınmış gibi gösteriliyordu. Hedef, genç kuşakların birbirini etkilemesi ve fikrî devrimin bir silsile halinde kökleştirilmesiydi. Hâlbuki yazılar, ekserisi -Komünizmi yalayıp yutmak için- bizzat Rusya’ya gönderilmiş muallimler tarafından yazılıyordu.

Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Yardımseverler vb. cemiyetlerin idaresine farmasonlar yerleştirilmişti. Yetim ve öksüzler, öz (an’ane)sine kin gütmeleri için yetiştiriliyor, genlerindeki mânevî duygular çölleştiriliyordu.

Dinin rafa kaldırıldığı seküler eğitim kurumlarında, diploma yerine kucağında bir veled-i zina ile memleketine dönen yığınla genç türemişti.

İlkokullar Umum Müdürüİsmail Hakkı Tonguç, sık sık enstitüleri ziyaret eder, antik Roma’yı andıran hedonist ziyafetler verirdi. Hatta kız öğrenciler, öğretmenlere sâkilik eder, istenildiğinde kendilerini teşhir ederlerdi. İtiraz durumunda ise tehdit edilir bazen de fiziksel şiddet görürlerdi.

Hasan Oğlan Köy Enstitüsü, bu iman ve ahlâk mezbahalarının karargâhı idi. Bu kurumun komünist yatağı olduğu emniyet teşkilatı tarafından da tespit edilmişti. Bir numaralı Allahsızlar burada yetişiyor, daha sonra görev dağılımına göre memleketin dört bir köşesine serpiştiriliyordu.

Türk (özellikle Osmanlı) tarihi barbarlık manzumeleri şeklinde aktarılıyor, milletin dini akideleri, örf ve adetleriyle müzmin biçimde alay ediliyor, milli ruh katlediliyordu.

Milliyetçi öğretmenler bertaraf ediliyor, komünist öğretmenler son derece keskin ve illegal yollarla himaye ediliyordu. Misâl; Romanyalı Hıristiyan Yorgi Kramus, komünizm propagandası yapmaktan 8 ay mahkûmiyet yemişti. Fakat bu duruma rağmen, devlet idarecileri gerekeni yapmış, Kramus’un Gönen Köy Enstitüsü’nde muallim vazifesini devam ettirmesini sağlamıştı.

Vakıa o kadar alenîleşmişti ki; Düziçi Köy Enstitüsü’nde bulunan Türk bayrağının iffetiyle oynanmış, bayraktaki ay-yıldız kaldırılarak yerine komünizmin simgesi olan ‘’orak-çekiç’’ konulmuştu.

Ve en önemlisi, girişilen bu ruh katliamında, siper olarak her daim M. Kemal kullanılmıştı.

Bakın, köy enstitüleriyle ilgili burada yazmaya ahlâkımın el vermediği öyle necis hâdiseler var ki hepsi tahayyül sınırlarınızı zorlayacak vaziyette.

Velhâsıl, bazı gazeteci çakmalarının haykırdığı gibi, ‘’Bu ulusun kurtuluşu köy enstitülerinde.’’ değil anlayacağınız.

Not: Bu yazıda Eşref Edib’in Kara Kitap’ından çok faydalandım. Milletimizin ahlâk ırzına ve iman haysiyetine nasıl kast edildiğine dair son derece zihin açıcı bir kitap. Tavsiye ederim. Ayrıca arzu eden, yapılan çirkin icraatların itiraflarını; Halkçıların 15.05.1944’teki büyük kurultayının olağanüstü toplantı raporunda ve Maarif Vekili Tevfik İleri’nin 26.12.1954 günü TBMM’de verdiği izahatın 22. içtimasında net bir biçimde bulabilir. Vesikalar kitapta da mevcuttur.