Kötü sona canlı bir ibret: Pompei ahlaksızlıkları!

Abone Ol

Evet, işte aşağıdaki ayet-i kerimedeki mânâya uygun bir ibret sahnesi. Kazılar altından çıkarılan Pompei şehri. Pompei ahlaksızlıkları, günümüzde gidilip görülebilen, ibretle seyredilebilen bir mekânda! Özellikle bir mahallesi o derece dehşetli ahlaksızlıklar sergilemektedir ki, İtalyan hükumeti buranın iki tarafına; ‘Bu sokağa genç kızların ve talebelerin girmesi yasaktır’ levhasını asmıştır. Pompei ahlaksızlıkları ile ilgili detayları, yıllar önce bizzat gidip gezen bir hocamızdan dinlemiştim. Şimdi taşlaşmış şehir Pompei hakkında tarihi seyri ve başına gelenleri ibretle okuyalım.

“Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler!”   (30 Rûm Sûresi 9)

Pompei; “İtalya’daki Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla lâvlar altında kalan şehir. Napoli’nin 25 km kadar uzağında olan bu şehir, mîlâdî 63 yılında şiddetli bir zelzele ile yıkılmış, şehrin onarımı bitmeden 79 yılında Vezüv Yanardağı’ndan çıkan, metrelerce yükseklikteki lâv ve küllerin altında kalarak kaybolmuştur.

Antik şehir M.Ö. 6. yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. M.Ö. 89 yılında Romalılar tarafından işgâl edilerek koloni hâline getirildi. M.S. 1. yüzyılda Romalılar buraya gelince şehri eğlence merkezi haline getirdiler. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, zenginliğin, debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği bu yeri görünce insanların yüzünü kapatacağı, gözlerini yumacağı bir eğlence pazarı haline gelmişti. Düşünülemeyen, tasavvur edilemeyen ahlâksızlıkların yapıldığı belde M.S. 63 yılında bir zelzele geçirdi. Buna rağmen insanların gittikçe azgınlaşması, eğlence adı altında türlü ahlâksızlıkların devamı sonunda Vezüv Yanardağı, Ağustos ayında büyük bir gürültüyle patladı. Kimsenin farkında olmadığı bir sırada havadan taşlar, kaya parçaları ve toprak yağmaya başladı. Bunu gören, o gün için 30.000 civârında olan Pompei halkı, ne yapacağını şaşırdı. Panik arasında hiç kimsenin aklına ihtiyarları, sakatları, hastaları kurtarmak gelmiyor, herkes yalnız kendini düşünüyordu. Yer yer kalınlığı 3-4 metreye varan küller, kükürtlü buharlar insanı hareket edemez hâle getiriyordu. Şarap pazarında toplananlar ise çöküntü sonunda ağırlıkların altında kalıp öldüler. İki gün süren korkunç patlamalar, taş, kül yığınlarının sonunda şehir; kalınlığı yer yer sekiz metreyi bulan lâv yığınının altında kaldı. Tahmini olarak 2000’den fazla insan öldü.

Felâketin daha dramatik tarafı, ölen insanların bulundukları durumlardı. Bulunan 2000’in üzerindeki iskeletlerin durumlarından, çoğunun çirkin işler yaparken, evlerinin harabesi altında kaldığı veya kül yığınlarının ağzına burnuna dolarak onu boğduğu anlaşılmaktadır. Bu felâketle ilgili hatıralar, Roma komutanlarından Pliny the Elder’in yeğeninin, târihçi Tacitus’a yazdığı iki mektupta geniş yazılmıştır.

1711 yılında köylünün birinin, toprağını kazarken ortaya çıkardığı gerçek, insanlara, o günkü felâkete uğrayanların hâllerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Pompei’deki kazılara düzenli olarak 1748 yılında başlanıldı. Bundan sonra devam edilen kazılarla düzenli bir plâna sahip Pompei şehrinin büyük bir kısmı ortaya çıkarıldı. 1860’ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince, buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırıyordu. Böylece lâvların altında kalmış olanların gerçek durumlarını aksettiren hâller tesbit edilmiştir. İlim adamının ölümünden sonra da bu çalışma devam etti. Günümüzde Pompei’nin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Bugün gezen insanlar 2000 yıl önceki şehri olduğu gibi görebiliyorlar. Lavlar altından çıkarılmış evler, sokaklar, tapınaklar ve diğer eşyalar herkesin ilgisini çektiğinden burası önemli bir turistik bölge hâline gelmiştir.” (Kaynak: Türkiye Gazetesi Yeni Rehber Ansiklopedisi,  c.16 s.311, Pompei Maddesi)

Evet, ansızın gelen bir felâket… Hiçbir şey yapamayan belki de lâvlardan önce zehirlenen ve lâvla birlikte taşlaşan insanlar. Allah (c.c)’ın kudretiyle.

Ani bir felâket!

Müthiş bir şaşkınlık!

Pompei’nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette ders çıkarılabilecek bir yön vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösteriyor. Şehrin en belirgin özelliği, fuhşun çok yaygın olmasıydı.

Ancak Vezüv’ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv’ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçamamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmasıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Cinsel birleşme halinde, sayısız taşlaşmış çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.

İşte facianın en akıl almaz yönü buradadır. Nasıl olmuş da binlerce insan hiçbir şey görmeden ve duymadan, adeta ölümün gelip kendilerini yakalamasını beklemişlerdir?

Olayın bu yönü, Pompei’nin yok oluşunun Kur’an’da anlatılan helak olaylarına benzediğini gösteriyor. Çünkü Kur’an’da helak olayları anlatılırken, “birden yok olma” üzerinde durulur. Örneğin Yasin Sûresi’nde anlatılan “şehir halkı”, tek bir anda topluca ölmüşlerdir. Sûrenin 29. ayetinde bu durum şöyle anlatılır:

“-(Onlara); Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.” (36 Yasin Sûresi 29)

Ani bir ölüm ve yok oluş! Tek çığlık, tek sayha!

“-Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki kuru ot gibi oluverdiler.” (54 Kamer Sûresi 31)

LÛT (AS) VE KAVMİNİN KISSASI: LÛTÎLİK

Lût kavminin o kötü ve Allah(c.c)’ın yaratışına zıt ahlâksızlığını hepimiz bilmekteyiz. Onlarda ne kadar da yaygınlaşmıştı. Ne acıdır ki bu hayâsızlık toplumlarda hala devam edegelmektedir. Ama o gün onların helakânın asıl sebebiydi. İnkâr edenlerin dünyadaki acı sonu… Ya Ahiret hayatları?

Rabbimiz Neml suresindeki bir kısım ayetlerde şöyle buyurur:

54- Lût’u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hâla o hayâsızlığı yapacak mısınız?

55- (Bu ilâhi ikazdan sonra hâla) siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!

56-Kavminin cevabı sadece; “Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!” demelerinden ibaret oldu.

57- Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.

58- Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki… Ne kötü idi uyarılan (fakat aldırmayan)ların yağmuru!

(Tefsirlerde bu yağmur hakkında açıklama yapılırken, üzerlerinde sahiplerinin adları yazılı taşlar yağdırıldığı belirtilmektedir.)

Hûd suresinde konunun biraz daha açıldığını ve sonucun daha da açık olarak belirtildiğini görmekteyiz:

81- (Melekler), ” Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geri kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara va’dolunan (helâk) zamanı, sabahtır. Sabah yakın değil mi? dediler.

82- Emrimiz gelince, onların üstünü altına getirdik ve üzerlerine (balçık) çamurundan pişirilip istif edilmiş bir çeşit taş yağdırdık.

83- (O taşlar), Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.

(Böylece Lût Kavmi de azgınlıklarının cezasını çekti, hepsi helâk oldu ve memleketleri taş yığını haline geldi. İşte Allah, zalim toplumları böyle cezalandırır.)

Allah’ın, (c.c) gazabının neticesinde ülkelerinin üstünü altına çevirerek, üzerlerine pişirilmiş çamurdan taşların yağdırılması, büyük bir ibret sahnesidir.

GÜNÜMÜZ NE DURUMDA?

İnsanlığın ve Müslümanların gidişi nereye?

Oturup düşünmek lâzım!

Ahlâkın sıfırlanmaya doğru gittiği bu sosyal paylaşım, doyumsuzluk ve moda terkibi içerisinde ümmetin durumu ne olacak?

Ne yapmamız gerekiyor?

Ahlâk ve edebimizi nasıl koruyacağız?

Gerçekten kapitalizmin insanlığı esir aldığı, bir tarafı abartıp diğer tarafı kemirdiği bir gündeyiz. Çocuklar ve torunlarımızın durumları acaba nasıl olur?

Devlet ve milletçe ele alınması gereken çok önemli bir konu bu.

Zaman aleyhimize işliyor sanki. İnancımız, örfümüz, âdetimiz…

Sevgi, saygı ve hürmetimiz…

Pek çoğu Sünnet-i Seniyyeye uygun olan hâlimiz…

Onları yeniden hayata geçirmek gerekiyor.

Gençliğimizi kurtarmak gerekiyor…

Rabbimiz yâr ve yardımcımız olsun!