“Kötü biri Cumhurbaşkanı olursa…”

Abone Ol

Anayasa değişiklik paketine “hayır” diyenlerin milleti ikna etmek için kullandığı argümanlardan biri de budur. Başka argümanları da var tabi. Ancak bu iddiayı çokça kullanmaları ve bu iddialarının içinde barındırdığı vahamete dikkatinizi özellikle çekmek istiyorum. Anayasa değişikliğine karşı çıkanlar diyor ki; “Bu yetkilere kavuşacak kötü biri Cumhurbaşkanı olursa ülkeyi felakete götürür.”

İddianın vahamet boyutuna geçmeden önce, bu iddiadaki bilgi yanlışlığını düzeltmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkiler şimdiki anayasada daha fazla. Ve Cumhurbaşkanına hesap sorma mekanizması da “vatana ihanet” dışında yok. Yetki var, ama sorumluluk yok. Halkın önüne konan yeni anayasa teklifinde ise yetkilerini kullanırken yapacağı “her yanlışın” hesabını “yüce divanda” verecek.  

Gelelim, “Kötü biri Cumhurbaşkanı olursa ülkeyi felakete götürür” sözünün vahamet oluşturan bilinçaltı mesajına. Bu iddia kabul edilebilir, yenilir yutulur bir söz değildir.

Bu söz; halkımıza atılan en büyük iftiradır.

Bu halka en büyük hakarettir.

Bu halkı hâlâ tanımamış olmaktır.

Bu halkı cahil görmektir.

Bu halkın tercihine güvenmemektir.

Bu halkın oyuna saygı göstermemektir.

Bu halkın demokrasiye olan inancına halel getirmektir.

Bu halka “bidon kafalı” demektir.

Bu halka “göbeğini kaşıyan adam” demektir.

Bu halka “Senin oyun benim oyumla eşit değil” demektir.

Neden mi?

Çünkü Cumhurbaşkanını halk seçmektedir. Halkın da “kötü birini cumhurbaşkanı seçmeyeceğine” inanmak ve güvenmek gerek. “Kötü biri cumhurbaşkanı olursa ülkeyi keyfince yönetir. Ülkeyi tehlikelere atar” gibi iddialar aslında söyleyenlerin de inanmadığı koca bir yalandır.

“Kötü biri Cumhurbaşkanı seçilebilir” diye Anayasa değişikliğine karşı çıkmak, “halkın kötü birini cumhurbaşkanı seçeceğini” savunmaktır. Oysa halkımız her zaman oyunu ve tercihini doğrudan yana kullanmıştır. Kötü birinin halk onayı alıp Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali anayasa değişikliğinden sonra mümkün olmayacaktır.

Bu halka güvenen yolda kalmamıştır. Halk iradesi dışındaki mahfillerden destek ve onay arayanlar her zaman yolda kalmıştır. Düşünce ve siyaset dünyasında da hep yarı yolda kalmışlardır. Bundan sonraki Türkiye’de de yol almaları mümkün değildir.

Halkına güvenen siyaset anlayışı ile halkın tercihine güvenmeyen siyaset anlayışı sandıkta kozlarını paylaşacak.

Halkın tercihinin aklıselim ve sağduyulu olacağına güvenen siyasilerle, halkın doğru karar vermeyeceğine inanan ve bunu savunan siyasilerin sandıkta bir kez daha kozlarını paylaşacağı bir süreçten geçiyoruz.

Bundan sonra halka hesap vermeyen, halkın gönlünü kazanamayan, halka hizmet etmeyen, halkı küçük gören, halkı hesaba katmayan, halka rağmen devlet yönetenlerin devri bitecek. Bürokratik iktidar bitecek, halkın doğrudan yönetime müdahil olacağı bir sistem gelecek.

Sandığa giderken, kim milletin tercihini küçümser, milletin iradesini önemsemezse o kaybedecektir.

Kim milletin sağduyusuna, ülkemiz için en doğrusunu ve en iyisini tercih edeceğine inanırsa sandıkta o kazanacaktır.

“Hayır” kampanyası yürütenler, milletin tercihinin yanlış olduğunu iddia etmek yerine, millete kendilerini anlatma seçeneğini gündemlerine almalılar.

Bu halka gönlünü açan siyasetçiye milletimiz “kara sevda ile âşık olmuştur.”

Bu millete saygı gösterene bu millet canını vermiştir.

Bu millete değer verene bu millet de değer vermiştir. Mermiye, tanka, topa, uçağa göğsünü siper edip; bu ülkeye demokrasi bağışlamıştır.

Bu anayasa değişikliğinin en büyük ve en önemli özelliği halkı “değişimin”, milleti “egemenliğin” merkezine koymuş olmasıdır.

Millet kendisine verilen bu değere ve öneme sandıkta kullanacağı “evet” oyuyla sahip çıkacaktır…