Akıl insanoğluna verilmiş en büyük nimetlerden bir tanesidir.
Düşünen bir varlık olan insanoğlu, bu özelliğini kullandığı vakit erdemli olma yoluna girer.
Haddi zatında insanı sorumlu tutan özellği de, bir akla sahip olması ve aklın eylemi olarak düşünebiliyor/seçebiliyor özelliğe sahip olmasıdır.
Akıl sahibi olmayanlar dinen de sorumlu tutulmazlar.
Akıl sahibi olmak ayrı, aklını kullanmak ayrı bir durumdur.
Sıkıntımız, akıl sahibi olduğu halde, aklı kullanmamakta yatmaktadır.
Akıl, insanoğlunun doğruyu ve hakikati bulmasında, erdemi kuşanmasında bir pusuladır.
Başımıza gelen hadiseleri, hayatımızı etkileyen olayları, ister bunu bireysel olarak tekil yaşayalım, istersek tüm insanlığın ortak yaşadığı bir süreç olsun farketmez, kendimizce değerlendirmeye tabi tutup, tefekkür etmemiz icab eder.
Sıradanlaşan hayat içerisinde insan bu değerlendirmeyi yapmakta çoğunlukla ihmalkâr olabilir, zorlanabilir; fakat sıradışı hadiseler insana aynı zamanda durup düşünme fırsatı da verir.
Bütün dünyayı etkisi altına alan, bütün insanlığa korku salan, yaşam alanlarını olumsuz etkileyen, algısı etkisini geçmiş olan Koronavirüsün hayatımızı nasıl etkilediği, dünyaya bakışımızı ne yönde değiştirdiği üzerinde düşünmek durumundayız.
Asla vazgeçemeyeceğimiz özgürlüklerimizden nasıl da, kendi rızamız ile vazgeçtik, değil mi?
Zevklerimizden, eğlencelerimizden, bir araya gelmekten, birbirlerimize yakınlaşmaktan nasıl da geri duruyoruz şimdi.
Görünmez bir virüs, ama hayatımızı baştan aşağı nasıl da etkiledi, değiştirdi.
Koronavirüs, büyük silahlara sahip olan insanoğlunun çaresizliğini de ortaya koydu.
Gözümüzde büyüttüğümüz büyük ülkelerin nasıl da çaresiz kaldıklarını hepbirlikte gördük.
Zihnimiz, hayatın hep alışılageldik şekilde akacağını düşünür; hayatın birgün son bulacağını bilse de, sanki sonsuz bir hayatı yaşıyormuş gibi davranmamızı sağlar.
Durum böyle olunca, hayatın normal akışının kesintiye uğraması, yaşantımız içerisinde karşılaştığımız sıradışı hadiseler insana durup düşünme imkanı sağlar.
Peygamber Efendimiz’in (sas) “Ağızların tadını bozan ölümü sıkça anın” hatırlatma ve tavsiyesi de bu gerçeğe mebnidir.
İnsanın konuk olarak bulunduğu dünya evi nihai bir nokta değil, bir geçiş noktasıdır.
Hızlı bir şekilde yayılan Koronavirüs dünyaya hapsolan insanoğlunu şimdi evine hapsetti.
Muhtemeldir ki, iki üç haftaya kadar oluşan korku ve kısıtlama atmosferi kalkacaktır.
Bütün bu olumsuz atmosfer dağıldığında, içerisinden geçtiğimiz sürecin değerlendirmesini yapmak, rutinleşen hayatımıza dair çıkarımlarda bulunmak durumundayız; ancak böylece hayatımızı geçici olanı değil, kalıcı olanı daha çok dikkate alarak yön verme eğilimi içerisinde olabiliriz.
Umarım, bu vesileyle etkilenen hayatımız bizleri daha çok tefekkür etmeye sevkeder.