“Babam bir gün bize misafir geldi. Çocuklarım oyuncakları her yere dağıtmış oynuyorlardı. ‘Kızım baksana bunlar her yeri dağıtmışlar, toplatsana bunları’ dedi. Ben de, ‘Babacığım, oyun çocukların gıdası. Onlar şimdi besleniyorlar. Oyunları bitince onlar toplayabildikleri kadar oyuncaklarını toplarlar, kalanını da ben toplarım’ dedim. ‘Fakat bak diğer odayı da dağıttılar, her yer oyuncak oldu’ dedi. ‘Babacığım önemli değil. Onlar oyuna doyduklarında bırakırlar. Oynayınca daha sakin ve mutlu oluyorlar’ Dedim. Babam, ‘Maşallah çok sabırlı ve sakinsin, hiç çocuklara kızmıyorsun. Sen bizim evde yetişmemiş gibisin’ dedi. ‘Babacığım ben çok eğitimler aldım. Çocuklarım için neyin önemli olduğunu öğrendim. Çocukluk bir daha yaşanmıyor ve yapılan yanlışlar geri dönüşü olmayan zaralar verebiliyor. Bu yüzden ben sakin bir anne olmayı ve çocuklarımın evlerinde rahat ve mutlu büyümelerini seçiyorum.’ dedim. ‘Diğer üç ablan senin gibi değil. Onlar çocuklara bu kadar sabırlı ve sevgi dolu yaklaşmıyorlar. Senin çocuklara hiç bağırdığını duymadım. Aferin sana’ dedi babam.”
Baba evinde görülenler, bizim seçeneğimiz olmadan yaşadıklarımızdan oluşur. Bunlar doğru da olabilir yanlışta. Biz artık aklımızı kullanmaya başladıktan sonra, neyin daha doğru olduğunu seçip, önceki kayıtlar yanlışsa bile, yeni bilgiler öğrenerek daha doğru bilgilerle hayatımıza yön verebiliriz.
“Babam çok ilgili fakat titiz bir babaydı. Evde dağınıklığa tahammül edemezdi. Bizimle arası o kadar iyiydi ki, dini, namazı, iyilik yapmayı, misafire ikramı, daha pek çok şeyi babam vesilesiyle sevdik. ‘Ben annemden çok dua aldım.’ derdi Allah ebeden razı olsun. Annem de hoşgörülü ve insanları idare edebilme sanatına sahipti. Sabrı, hoşgörü ve güçlü bir merhameti vardı. Fakat babam evin derli toplu tutulması konusunda titizdi sadece. İnsan neye çok önem verirse, o hayatına şekil veriyor. O yüzden, anne ve babaların, kendileri için öngördükleri doğru bir tarzı olmalı ve o tarzı yakalamak için ciddi çaba sarf etmeliler. Yoksa hayatın akışına bırakılan her şey, zaman gibi, ömür gibi ne zaman bittiği belli bile olmadan akıp gidiyor. Bir de bakmışız ki, aradan yıllar geçmiş ve anne babalar olarak bizler, Allah (cc) korusun özensiz bir hayatın mimarları oluvermişiz.”
İnsan, sevgi ile büyürse, ailenin otoriteleri olan baba ve anne ile araları iyi ise, karşılarına çıkan güçlüklerle daha kolay mücadele edebilir ve daha kolay kendilerine yeni bir yol çizecek gücü bulabilirler. Anne babası ile arası iyi olmayan çocuklar, inanın ki, ömür boyu neyin sıkıntısı olduğunu bilemedikleri ciddi boşluklar ve acılar yaşarlar.
Anne baba her şeyi bilmek zorunda değil. Derslerinde yardım edebilmek, her istediğini alabilecek durumda olmak zorunda da değiller. Fakat sevmek, değer vermek ve ‘Sen bizim canımızsın, sen bizim Allah’ın (cc) emaneti akıllı ve becerikli yavrumuzsun’ demek zorundalar. Çocuklar, ‘Annem babam beni çok seviyor’ diye inanmak ihtiyacındaysa, anne baba bunu vermek zorundadır. İşkolik anne ve babaların, çocuklarına aldıkları pahalı oyuncaklar, elektronik eşyalar, gittikleri tatiller; bilelim ki, anne babanın sevgisinin boşluğunu doldurmuyor. Oğluna sıcacık sarılıp başını okşayan bir baba, akşam yavan ekmek yedirse bile o çocuk mutludur. Bir anne çocuğunu güzel hasletlerinden dolayı övüyorsa, sevgi ile davranıyorsa, o çocuk dünyaya güvenerek bakar.
Lütfen neyin acil ihtiyaç olduğunu yeniden düşünelim, bulalım ve bu dünyadan ayrılmadan, çocuklarımızın sevgisizlikten yanan gönüllerini içten bir sevgi yağmuruyla söndürelim. O zaman göreceğiz ki; bu çocuklarımızdan önce bize lâzımmış.