“Canım kızım, sözlerin seni onarmazsa başkalarını onaramaz. Senin çocuklarından önce kendin için dikkatin ve tedbirin olmalı. Çünkü, sen önce kendine tesir edersin. ‘İnsan beyni kendi dilinden emir’ alır diye bir gerçek var. Kendi sözlerin ya sana yol açar ya da yolunu kapatır. Konuşma biçimin senin tarzın olmaya başladığında, insanlar seni o tarzınla kodlamaya başlarlar. Giderek kendiliğinden yaptıkların, çevrendekilerin senden bekledikleri haline gelir.
Sen ve eşin çocuklarınıza nasıl hitap eder ve nasıl davranırsanız, çocuklarınızda ona uygun bir algı oluşur ve iç sesleri bu algının etkisiyle oluşur. Onlar da konuştuklarında, sizin kendilerini inandırdığınız şekilde cümle kuracaklar. Onların beyinleri de kendi dillerinden emir alacak. ‘Ben şuyum’ ya da ‘şöyleyim’ dediklerinde,bu cümleler, ya yollarını açacak ya da, yollarını yokuşa sürecek.
Şu anda çocuklarından şikâyet ediyorsun ya, sana tavsiye ediyorum, bir gün içinde çocuğun istemediğin hareketler yaptığında ne söylediğini yaz. Bir de istediklerini yaptıklarında ne söylediğini yaz. Ve bir günde kaç kere takdir ettin kaç kere azarladın, onu tespit et. Ondan sonra kendini çocuğunun yerine koy ve düşün. Annen-baban sana bu sözleri sarf etseler kendini nasıl hissederdin? Üstelik bu aylar ve yıllar boyu sürse, sonra da senden iyi ve başarılı bir çocuk performansı bekleseler, onlara bu yetişkin aklınla ne demek isterdin?
Sen hep kendi istediklerini doğru zannederek bir şeyler istediğinde, bu istediklerin çocukluk ruhuna, çocuğunun yaşına ve o zaman dilimine uygun bir şey mi diye hiç düşündün mü? ‘Acaba çocuk itiraz etmekte haklı mı?’ dedin mi hiç? En son ne zaman çocuklarının senin ve terbiye yöntemlerin hakkında ne düşündüklerini sordun? En son ne zaman işlerini, ne zaman geleceği belli olmayan misafirleri veya başka şeyleri hesaba katmadan, yürek dolusu sevgi ile yavrularına doyasıya sarıldın, sevdin, öptün, kokladın? Biz eskiden dedenle oraktan harmandan gelirdik, onca işin arasında çocuklar sırtımızdan inmezdi, öpücük almadan gitmezlerdi. Etraf batsa bile ‘çocuktur olur bunlar’ derdik ve ağzımızı açmazdık. Bizim çocukluğumuzda babam, bilerek birilerine zarar verirsek, yalan söylersek çok kızardı. Onun dışında kızdığını hatırlamam. Namaz kılarken sırtına biner bazen onu devirirdik, yine de bize ses çıkarmazdı. Biz namazı babamın seccadesinde sevdik. Onun kucağına otururduk, babam duayı sesli yapar biz ‘amin’ derdik. Sen ise seccadeye basmasınlar, namazımda beni meşgul etmesinler diye yanına yanaştırmıyorsun. Oysa, muhabbet büyükten küçüğe akar. Sen sevgi ver ki onlar doysunlar. Onlar doysunlar ki dengeleri yerli yerine otursun. Bil ki yavrum, duruşun duruş öğretir. Onun için yavrucuğum, çocukların için iyi bir şey yapmak istiyorsan önce, halini ve dilini düzelt, yani kendinden başla. Kendini nakış gibi işle. Sen sanatçı ol ki, senden yansıyanlar sanat eserine dönüşsün.”