Kazanç üzerine kurulu kapitalist işleyiş insanların dini algılama ve yaşama tecrübesine de etki ederken; tefekkürü ve eylemi yok edip dini hayatı az zamanda çok sevap elde edecek yöntemlerle de popüler hale getiriyor. Bu şekilde insanlar da çok az emek harcayıp hiç düşünmeden ve yorulmadan kendini dindar zannetmeye bile başlıyorlar.
İnsan duygularının etkilenmesi ve onların tüketim kültürünün içine çekilmesinde başrolü olan görsel medya ve televizyon, dini programları da kendi dil mantığı içinde sunuyor artık… Bu da toplumdan gelen talep çerçevesinde yani insanlara istediklerini sunma şeklinde olmakta.
Maddiyatın fani olduğu, her an bir mucizeyle her şeyin değişebileceği, azla yetinmenin erdemi, kimsenin etlisine sütlüsüne karışılmaması gerektiği, her sorunun üstesinden gelen bir gizemli dua olduğu “Azzz sonra” retoriğiyle izleyiciye veriliyor.
Fonda çalan yanık müzikle, ekrandaki çiçek, böcek, cami vb. görüntüler eşliğinde her daim melankoli ile karışık gülümseme ve başka dünyalardan sesleniyormuş izlenimi veren ekolu seslerle kâh kıssalar anlatan kâh “Geçen gün intihar edecektim, tineri başımdan aşağı döktüm, orucum bozulmuş mudur?” vb. sorulara çalışılmış bir sakinlikle cevap veren hocalarımız var bizim.
Bazı hocalar gibi bağırıp çağırmıyor, kimseye kızmıyor, terslemiyorlar bizi. Bu nedenle halk da onları seviyor. Menkıbevi din anlatma geleneğinin en büyük temsilcisi, rüyalarla insanları ipnotize eden FETÖ’den sonra son zamanlarda bu tip hocalarımız çok ilgi görüyorlar halktan.
Gittiği her yerde ilgi görüyorlar. Ellerini nereye atsalar oraya bereket ve zenginlik geliyor… Kendileri madden kazanıyorlar ama olsun seyircilerine manen çok şey kazandırıyorlar ya…
Kimisi ne yaparsan yap cennettesin diyor, kimisi plastik cerrahların tornasından çıkarılmış tek tip kadın ve erkeklerle göbek atıp dünyada cennete çağırıyor. Ötekisi çörekotunu alanın ne yaparsa yapsın cennete direk gideceğini adeta bu gemi Nuh’un gemisi, gel vatandaş gel diyerek avazı çıktığı kadar bağırarak televizyonlardan sözüm ona dini ürün satıyor.
Mehdiden bol bir şey yok zaten piyasalarda. Son zamanlarda bu pazardan pay kapmak isteyen peygamberler, peygamber vekilleri de cabası.
Yaşar Nuri Öztürk kentli laik teyzelerin dimağına hitap ediyordu bir zamanlar. Şimdilerin popüler din adamları ise varoşlarda yaşayan asgari ücretle ay sonunu getirmeye çalışan teyzelerin gönül telini titretiyor. Onlara doğru zamanda yapılan gizemli bir dua ile işlerin yoluna gireceğini vaat ediyor.
Kültürel kodları itibariyle menkıbelerle örülü din anlatımına yatkın olan halk çoğunluğunun istediği neyse onu veriyorlar. Aspirin misali yut üzerine de bir bardak su. Az sonra tüm ağrılarından kurtulursun misali sen bizi dinle, dediğimiz duaları da ezberle. Hooop cennettesin…
Cübbeli Hocamızın bile yeni din anlatıcıları yüzünden eski popülerliği kalmadı. O da direkt cennete sokmayanlar sınıfında kaldığı için elendi, elenecek ama onunda pazardan pay kapmak için cennete sokan kefen bezi, uçuran dualar kitaplarıyla dini piyasalarda tutunmaya çalıştığını görüyoruz.
Tabii bunun bir de sosyal adalet, eşit paylaşım ve söyleneni sorgulama noktasında büyüklerinden daha duyarlı olan gençlere yansıması var… Maalesef orta ve yüksek yaşlılarımız kendilerine yaklaşan ölüm korkusuyla kestirmeden kendilerine sunulan/satılan din anlatımları nedeniyle bu tipleri kendilerine tek çare görürken, maalesef gençlerimiz; büyüklerinin din bu diyerek izlediği programlardan din buymuş diyerek uzaklaşıyor…
Yani halk bunu istiyor diye hurafe dolu din anlatmak gençleri nihilizme, boşluğa, depresyona sürüklüyor. Asıl söylemek istediğimiz de budur.