Bazı fotoğraflar vardır; isyanları, savaşları başlatır. Bazı kareler vardır, savaşları durdurur. Kırmızı kazaklı çocuğun fotoğrafı işte öyle bir fotoğraf. Türkiye, Ortadoğu ve dünyada bir şeyleri değiştirecek belki de o fotoğraf.
Turistik Bodrum sahiline cansız bedeni vuran kırmızı kazaklı Suriyeli minik yavru dünyayı acıya boğdu. Suriye’den kaçan mülteci çocuğun yattığı yer sözün bittiği yerdi. 3 yaşındaki Aylan Kurdi isimli çocuğun ve kardeşlerinin cansız bedenlerinin yattığı yer neresi biliyor musunuz?
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve eşi Esma Esad’ın ailece tatil yaptığı Bodrum! Esad’ın bombalarından kaçan Suriyelilerin hayatı, Esad Ailesi’nin serinlemek için kulaç attığı bu sularda son buldu. Esadların tatil için girdiği sular onların umuda giderken son nefesini verdiği yerdi. Esad çiftiyle yatta gezinen, Bodrum’un maviliklerinde bata çıka yüzen o minik ve sevimli kızlarını da hatırladınız mı?
Kumdan kaleler yapacağı yerde boylu boyunca uzanan, yüzünü canını teslim ettiği dalgaların okşadığı çocukla aynı yaşlardaydı Esadlar’ın kızı.
İKİ ÇOCUK, İKİ FOTOĞRAF…
Aileyi ve çocuklarını görüntülemek için ne çok gazeteci emek harcamıştı. Suriye devlet televizyonu, “Sayın Devlet Başkanımız Türkiye’de çalışma yapmaktadır. Tatil yapmamaktadır” şeklinde yayınlar yapmıştı. Ancak buna rağmen yabancı ajanslardan gelen Bodrum fotoğraflarını engelleyememişti. İnsanlığın bittiği bodrum sahilinde uyuyormuş gibi yatan kırmızı kazaklı çocuğun fotoğrafını da çok sayıda gazeteci çekti. Esad ailesini ve çocuklarını paparazziler; kırmızı kazaklı mülteci çocuğunu ise polis-adliye muhabirleri çekti. Yürek parçalayan bu fotoğraf 100 yıl sonra bile hatırlanacak nitelikte.
Bazı fotoğraflar vardır isyanları, savaşları başlatır. Bazı kareler vardır savaşları durdurur. Kırmızı kazaklı çocuğun fotoğrafı işte öyle bir fotoğraf. Türkiye, Ortadoğu ve dünyada bir şeyleri değiştirecek belki de o fotoğraf.
SORUMLUSU KİM?
Tüm dünya o yavrunun katillerini sorguluyor? Suriye’yi karıştıran ülkeler mi? Mültecilere kapıların kapatan insafsız Avrupa mı? Birleşmiş Milletler mi, insan tacirleri mi? Bu insanların hayatlarını hiçe sayarak, plastik botlarla ölüme taşıyanlar, hatta bunların arasında adı zikredilen PKK mı? Bu soruların cevapları katili ya da katilleri işaret ediyor.
Türkiye, 5 yıldır devam eden savaşta 2 milyona yakın göçmene ev sahipliği yaptı. Evinin, mahallesinin, yurdunun, yüreğinin kapılarını açtı. Hatta biz onlara ‘mülteci’ demedik. ‘Sığınmacı’ hiç demedik, bundan haya ettik. Biz onlara sadece, İslam’ın, dinimizin öğüdünü tutarak, ‘muhacir’ olarak kabul ettik, kucaklarımızı açtık.
Ancak bu yürekleri dağlayan görüntü karşısında ben ‘İğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır’ ilkesi gereğince, içeride hatta yerelde de sorumlu aramak istiyorum. Bodrum’un bağlı olduğu Muğla Valiliği’nin Ege’nin mülteci mezarlığı olmaması için aldığı önlemleri öğrenmek istiyorum.
Sahil Güvenlik Komutanlığı’na “Bodrum’da 24 saatte kaç devriye atıyorsunuz?” diye sormak istiyorum. Saatte bir 24 kez devriye atıyorsanız eğer yetmez, 240 kez devriye atın demek istiyorum. Mazot paranız, fazla mesai ücretleriniz ödenir korkmayın demek istiyorum. Ödenmiyorsa korkmayın, bize yazın biz de devleti yönetenlere söyleyelim. Gerekirse ceplerimizden verelim.
JANDARMA, EMNİYET, MİT, BELEDİYE…
İnsan kaçakçılarının cirit attığı Bodrum’daki jandarmaya, emniyete, MİT’e “Siz bugüne kadar üzerinize düşenin ne kadarını gerçekleştirdiniz?” diye sormak istiyorum. Toplu katliam yapan insan kaçakçılarını paketlemek bu kadar mı zor? Kaç insan taciri müebbet aldı? Kaçını yakaladınız, kaçını adliyeye çıkardınız?
Bodrum’un Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’a “Mültecileri ölüme gönderen botları, can yeleklerini satan esnaf görünümlü insan tacirlerine karşı hangi zabıta önlemlerini aldın, kaç işyerini mühürledin?” diye sormak istiyorum. Turistleri rahatsız etmesin, görüntü kirliliği yapmasın diye toplayıp sürdüğünüz insanlık, şimdi sahile vuruyor.
Bodrum’daki mülteci mezarları her geçen gün çoğalıyorsa bunun sebebini biraz da yerelde arayalım. Bodrum’a gelenler Esad’ın zulmünden kaçıyor ama Bodrum’u da Esad yönetmiyor. Suriye’den canlı gelen Bodrum’da ölüyorsa biraz da suçu kendimizde arayalım. Vicdanlarımıza ve dış dünyaya sorduğumuz soruları yerel yetkililerimize de soralım.
DURUN, ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN!
Kardeşlik hukukunu biliyoruz, bu kardeşlik hukukunun da gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz karınca kararınca olsa da. Ama bu da yetmiyorsa, bize kadar gelenler, bizim topraklarımızda, kıyalarımızda, hayata gözlerini yumuyorsa sesimizi biraz daha yükseltmemiz gerek.
“Gitmeyin” desek, kollarımızı açıp bir çığlıkla ‘durun’ diye bağırsak durdurabilir miyiz bilmiyorum. ‘Bu insan hayatının beş para etmediği kaçakçıların eline düşmeyin’, ‘Bizim ülkemize kadar gelebiliyorsanız burada kalın’ desek mesela. ‘Kendinize kıyıyorsunuz madem, çocuklarınıza bari kıymayın, durun’ desek…
Çaresiz insanlara, bombaların altından kaçan, canını kurtarmak için başka diyarlara yelken açan insanlara yaptığımız çağrı, nereye kadar karşılık bulur?
VERELİM BOTLARI GİTSİNLER!
Tamam, Bodrum’da bu işi başaramadık. 2 milyon Suriyeliyi evimizde, yurdumuzda misafir ederken, bu bölgede direnemedik. Hayatta kalmaları için elimizden gelen her şeyi yapamadık. Mahcubuz.
O zaman başka bir formül deneyelim. Eğer, gitmek istiyorlarsa bunu da destekleyelim. Batı, Doğu’nun sırtından elde ettiği sınırsız refahını (!) bu insanlarla paylaşsın. Onlar da yeni bir hayata gözlerini açsınlar. Çocukları yaşasın, büyüsünler, okullara gitsinler, iş hayatına atılsınlar…
O zaman batmayan botlar, can yelekleri verelim gitsinler gecenin karanlığında varsınlar Avrupa sahillerine. Hatta Ege’yi bir baştan diğer başa yüzebilen SAT komandolarımız da eşlik etsin onlara…
Olmadı açıkça yapalım. Mavi Marmara gibi uluslararası aktivist bir organizasyonuyla mültecileri gemilere bindirip Avrupa kıyılarına bırakıp dönelim… Varsa yapabileceğimiz en ufak bir şey, yapalım! Affet bizi çocuk. Cennette rahat uyu…