Kırmızı çizgimiz saldırı altında!

Abone Ol

İnsanın kırmızı çizgisi nedir? Ne olmalıdır?

Cevap çok basit.

Helal yaşamak, helal ve sağlıklı beslenmek, insana yakışır tavırlar sergilemektir. Son demde ise insanlık adına gök kubbede hoş bir seda bırakıp gidebilmektir.

Ama insana düşman olan insan görünümlü yaratıklar kırmızı çizgimizle bir savaşa girişti.

Önce helal kavramını unutturdular. Devamında tohumu laboratuvar üretimi mikro canavarlarla, doymak kavramını da oburlukla değiştirdiler.

Ne yediğinin farkında olmayan, obez bir dünya çıktı ortaya!

Bu savaş insanlığa zor zamanlar yaşatıyor.

İnsanlığı açlıkla tehdit eden, ölümle korkutan bu acımasız güruh, dünya tohum üretimini ve ticaretini tekeline aldı.

Bundan sonra ortaya çıkacak hemen her savaşın tetikleyicisi tohum, tarım ve gıda olacak.

Ve…

Yeni dünyada tohuma hâkim olan dünyaya hükmedecek.

Tarım ve gıda kültürünü muhafaza eden dünyayı doyuracak.

Helal ve temiz üretebilen insanlığın izzetini muhafaza edecek.

İnsan olarak kalmamızı sağlayacak olan helal beslenmek ve temiz yaşamaktır.

Unutmayın; insan ne yerse odur!

Geleneksel beslenme kültürümüz yok oluyor!

Uzunca zamandır gündemde tutmaya çalışıyorum. Her fırsatta hatırlatmaya gayret ediyorum.

Asırlardır devam edegelen geleneksel beslenme kültürümüz tehlike altında. Gün geçtikçe unutuluyor, özellikle yeni yetişen genç nesil kendi mutfak kültürümüze yabancılaşıyor.

Geleneksel beslenme kültürümüzün devam etmesi için herkes kendi üzerine düşen görevi yerine getirmeli, herkes sorumlu!

Beslenme işi aileden başlar. Önce aileyi koruma altına alacaksınız. Sonrasında herkes ailesine bu işin ne kadar zaruri olduğunu anlatacak.

Örneğin sosisli, hamburger veya pizza yemek yerine anne eli değmiş bir çorba içilmesi gerektiğini veya enfes bir lahmacunun yenmesi gerektiğini, çorba ve lahmacunun insan sağlığı için daha faydalı olduğunu anlatacağız.

Yetmez! Çocuk programlarını, anaokulundan başlayarak tüm eğitim kurumlarını, çizgi film karakterlerini, okul kantinlerini bu bilinçle yeniden düzenleyeceğiz. Medya ve iletişim politikalarında bu konuya özel uzmanlar yetiştireceğiz. Eğlence programlarında, film ve dizilerde, yıldız olarak topluma sunulan bay ve bayanların hayata bakışlarında bu disiplini göreceğiz. Reklam yüzü olmaları zaruretini ortadan kaldırmak için, yerli ve millî markalar devreye girecek.

Milletin hemen her katmanına dokunacağız ki toplum bilinçlensin.

Bırakın ‘imam bayıldı’yı, ‘hünkar beğendi’yi, karnıyarık yemeğini; yeni nesil Türk kahvesini bile içmez oldu!

Gelin bohçası, sarı burma, vezir parmağı gibi lezzetler aldıkları isimler sebebiyle sözde komedi filmlerinin senaristlerine meze edildi. En özel lezzetlerimiz bile isteye itibarsızlaştırıldı; bunları ne üretici üretmek istiyor ne de tüketici sipariş etmek istiyor!

Bu o kadar önemli bir konu ki; ilgili bütün bakanlıklar iş birliği yapmak zorunda.

Tarım ve Orman Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı ortaklığıyla yeni bir yapı oluşturulmalı. Bu stratejik yapı İletişim Başkanlığı ile koordineli çalışmalar yapmalı.

Özellikle Millî Eğitim Bakanlığı geleneksel beslenme kültürümüze acilen el atmalı. Tüm okullarda zorunlu ders olarak okutulmalı, uygulamalı dersler müfredata dâhil edilmeli.

Mutfak kültürümüzü daha güzel, daha verimli, daha gerçekçi ve daha uygulanabilir hâle getirmeliyiz.

O kadar zengin bir mutfak kültürüne sahibiz ki; konu üzerinde ihtisas sahibi insanlar istihdam edilse, yetkili birimler maddi ve manevi anlamda sınırlama yapmadan bir çalışma başlatsa, on binlerce çeşit yemek reçetesi ortaya çıkar. Onlarca ciltlik eserler yazılabilir.

Size bir rakam vereyim… Bugüne kadar tespit edilen kaybolmuş yemek sayımız 6 binin üzerinde! Oysa gastronomi oluşumları 1800’lü yıllarda kurulan Avrupa’nın bütünündeki yemekleri toplasanız 6 bin yemek çıkmaz!

Böyle bir coğrafyanın gastronomi turizminden aldığı pay dünya genelinin yarısına yakın! Adamlar olmayan kültürlerini cilalayıp pazarlarken biz elimizdeki mücevheri muhafaza edemiyoruz!

Ne acı!