Kimyasaldan tatlı olur mu? Ya da kendimizi kandırmak zorunda mıyız?

Abone Ol

Heyecanlı yazı dizimizin ikincisinde, bize “tatlı” olarak tanıtılan, hayatımıza ve beslenme düzenimize birçok şekilde yerleştirilen bu kimyasal maddelerin bahsedildiği kadar “tatlı” şeyler olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.

Tamamı tesadüflerden kaynaklanan keşiflere dayanan suni tatlandırıcıların ticari olarak kullanımı, diyet sektöründe oldukça yer bulmuş ve artan diyet çeşitliliğinde bu tatlandırıcılar da farklı özellikleriyle öne çıkartılmıştır.

Dünyada 1960’lardan sonra ortalığı saran diyet çılgınlıklarında, kalori hesabı noktasında oldukça revaç bulan suni tatlandırıcılar, aslına bakarsanız sadece ve sadece “dilinizi kandırmak” amacı taşımaktadır. Ancak biraz daha derinden ve bilinçli baktığınızda, etkilerinin bu kadar da “masum” olmadığını, hiçbir besleyici yönü olmadığı gibi, ayrıca birçok toksik etkisinin de olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz.

Yapılan araştırmalarda, suni tatlandırıcıların birçok kanser türüyle bağlantısı olduğu, tümör oluşumunu tetiklediği, birçok nörolojik ve psikiyatrik yan etkilerinin olduğu, insülin direnci, obezite ve diyabet oluşumunda etkili olduğuna dair birçok bilimsel sonuç olmasına rağmen, bütün dünyada ilaç sektörü dahil gıda ve beslenme sektöründe ciddi oranlarda kullanılmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz, obez ya da diyabet olmamak için şeker kullanmaktan kaçınırken kullandığınız suni tatlandırıcılar, sizin obez ya da diyabet olmanıza ya da başka ciddi hastalıklara yakalanmanıza yol açabiliyor!

Peki bu nasıl oluyor? Bahsettiğimiz gibi suni tatlandırıcılar, aslında bizim zihnen “tatlı” kabul ettiğimiz birer kimyasal maddedir. Ve elbette, vücuda giren bu kimyasal maddelerin mutlaka hücrelerimiz, dokularımız ve organlarımız üzerinde ciddi zararlı etkileri bulunmaktadır. Bizim onları “tatlı” kabul ederek neredeyse her türlü besin maddesi (sakızdan pudinglere, meyve sularından hazır çorbalara kadar aklınıza ne gelirse) içinde, besinle birlikte vücudumuza almamız maalesef bu gerçeği değiştirmemektedir.

Bu konuda yapılan son çalışmalar, birçok olumsuz etkilerine ilave olarak suni tatlandırıcıların vücuttaki mikrobiyal florayı, yani özellikle bağırsaklarımızda çok yoğun bulunan iyi bakteri-kötü bakteri dengesini bozduğunu ortaya çıkartmıştır. Bağırsak mikrobiyal florasındaki bozulmanın birçok hastalığın başlangıcında önemli rol oynadığı göz önüne alındığında, suni tatlandırıcıların diyabet, obezite, lenfoma, otizm, mesane ve beyin tümörleri, birçok kanser türleri, kronik yorgunluk sendromu, Alzheimer hastalığı, hiperaktivite ve dikkat eksikliği, insülin direnci ile çok yakından ilişkili olduğu ve bu hastalıkların başlatıcı ya da ilerletici etkeni olduğu anlaşılacaktır.

Bir dahaki yazımızda çok çarpıcı örnekler üzerinden, hayatımıza ciddi anlamda “tatsızlık ve sağlıksızlık” katan bu suni tatlandırıcıları anlatmaya devam edeceğiz.

Yazarın web adresi: www.emineakin.com