Kimsesizler

Abone Ol

Anadan öksüz, babadan yetim olanlardan veya şu fani dünyada hiç akrabası olmayanlardan bahsetmiyorum.

Belki birileri “Gündem bu değil. Nereden çıktı böyle bir yazı?” diyebilir.  Olsun varsın; desinler… Sıcak gündem başkalarına göre farklı olabilir. Üstelik o konuda pek çok kişi fazlasıyla zaten yazıyor ve konuşuyor. Biz kendi gündemimizi takip edelim.

Adamı olmayan, dayısı olmayan, aç gözlü olmayan, sesini duyuramayan vs. kimsesi olmayan; onca kalabalık kitleler içinde yalnız ve bîçare kalmış kimsesizlerden/gariplerden bahsediyorum.

İşi ve aşı olmayan bu kimsesizler, gerçekten kimsenin umurunda değil. Hani Yunus’un dizelerinde olduğu gibi:

Bir garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar.

Soğuk su ile yuyalar/Şöyle garip bencileyin.”

Yunus Emre’nin devrinde üç günden sonra duyarlarmış. Aynı olay günümüzde vaki olsa kişinin cesedi kokunca ancak duyarlar.  Öyle garip günler yaşıyoruz.

Pek çok insanın tuzu kuru olduğu için bu kimsesizleri anlamıyorlar veya işlerine öyle geldiği için anlamak istemiyorlar. Herkesi kendileri gibi belleyenler bu kimsesizlerin neden bu halde olduklarını anlamlandıramıyorlar(Ya da işlerine gelmiyor).

Şu an bariz olarak bu kimsesizlerden bazılarını yakinen tanıyor ve biliyorum. Üstelik benim bilgim de sadece benim görüp bilebildiklerim. Onların gerçekte ne yaşadığını, neler çektiğini bir Rabbim bir de kendileri bilir.

Bu noktada en çok gıcık olduğum birkaç sözü zikretmeden geçmek de olmaz.

İlk sırada “Ağlamayan çocuğa/bebeye emzik vermezler” gelir. İkinci sırada da “halini arz etmedi ki, nerden bilelim” yer alır. Bunlar gibi daha çok var:  “Bal tutan parmağını yalar, Suyun başındayken küpünü dolduracaksın, Üzümünü ye bağını sorma vs. vs.”

Az daha unutuyordum; bir de bu durumda olanların hali-ahvali kendilerine arz edildiği halde (bir icra makamında olup/ gücü kudreti yerinde olup)kulakları üzerine yatan, görmezden gelen, hiçbir şey olmamış/duymamış gibi yalnızca kendilerini ve ikbalini düşünenler var ya: Onların yatacakları yer var mı bilemem?

Hâlbuki bilmezler mi “Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil”?

Birileri hakkını bile istemekten taaccüp ederken başka birileri “Su gürül gürül akarken daha çok küp doldurayım”ın derdine düşmesi ne büyük bir tenakuz.

Alan işaretleme, meydan kapma, köşe tutma savaşlarının kızıştığı bir ortamda “seçkinci” bir zümre oluşturup fildişi kulelerde Hendek Savaşı’nın açlık ve sefalet içinde nasıl kazanıldığını kuş sütünün eksik olduğu ziyafet masasında Bohemya Kristalinden mamul bardaktan bir şeyler yudumlayarak mütalaa etmek ve sıradan (!) insanlara tevazu ve ilave olarak da “bir lokma-bir hırka” nasihatinde bulunmak size de komik gelmiyor mu?

Sadece işi ve aşı olmayanlar değil elbette. Herkes “mevcut varlıklardan nasıl daha çok pay kaparız” için kendini yırtıp değme cambazlara taş çıkartan taklalar atarken, amacı/ilkesi/gayesi/davası uğruna kafa yoran, ciğeri alev alev yanan yalnız kalmışları/garipleri de unutmayın.

Rabbim bu kimsesizleri kimseye muhtaç etmesin. Ayrıca Allah Resulü’nün (sav) müjdelediği “Kalabalıkların içinde bile yalnız kalmış garipler”e selam olsun. Elbette Allah (cc) görüyor ve biliyor. Ama kullar da gözlerini ve kulaklarını ve de gönüllerini kapatmasın.