Her Müslüman bilir ki neticeler Allah’a aittir. Allah kaç savaş kazandığımızı sormaz ama kaç savaşa katıldığımızı sorar. Bu durumda Müslüman, galibiyet ya da mağlubiyet hakkında ahkâm kesmekten çekinir ve dahi netice üzerine çok fazla konuşursa Allah muhafaza gizli şirke düşmekten korkar. Korkmamız lazım! Müslüman, Allah rızası için gayret edip teslim olandır. Herkesin bildiği bu kaideyi uygulama konusunda sıkıntı yaşıyoruz, çünkü şeytan bize en çok karnımızın bu tarafından vuruyor. Şeytan geliyor, hiç haddimiz olmayan netice üzerine bize vesvese veriyor, biz de netice konuşup oyalanıyoruz. Ne büyük tuzak!
Mesela “İttihad-ı İslam” üzerine konuşurken gâvurlar dikkatlice dinlerken Müslümanlar’ın sıklıkla itiraz ettiğine şahit olmuşumdur. Daha ağzımdan “ittihad-ı İslam” lafı çıkar çıkmaz Müslümanlar cümlenin bitmesini beklemeden, Körfez ülkelerinden şikâyet ederler, Suudkralına laf ederler, “İran’ın durumu ortada, bunlarla birleşme imkânsız”derler, sen bir cümle edersin, Müslüman o bir cümleye yarım saatlik vesveseyle itiraz edip, “Olmaz mümkün değil, başaramayız, kazanamayız, beceremeyiz” diye itirazları sıraya dizer. Ya sen önce bir “İnşallah” desene mübarek. Önce inşallah de sonra gayret et; bakalım Allah ne takdir edecek. Ayrıca sana ne olup olmayacağından; kimsin sen, sen mi olduracaksın?..
Dün, 1998’de Refah Partisi’nin cunta mahkemesi tarafından kapatılışının 19. senesiydi. O gün ben 24 yaşında bir genç olarak “Çıkalım sokağa, itiraz edelim” diye ateşli ateşli planlar yapıyordum; çünkü bana göre darbe kurumu AYM kazanmış, Refah Partisi kaybetmişti. Sonra rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan televizyona çıkmıştı. Nefes almadan dinlediğim konuşmasında şu cümleleri kurmuştu: “Refah Partisi’nin kapatılma olayı aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzur ve sükûneti muhafazaya her zamandan daha fazla riayet etmeliyiz. Refah Partisi’nin davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Bu kabil kararlardan bir tek sonuç çıkar; o da Refah inancının tek başına iktidarı…”
Aradan yıllar geçti, tam 19 sene oldu. Gördüm ki, gördüler ki; Refah Partisi’ni kapatan Anayasa Mahkemesi o günün kazananı, Refah Partisi de kaybedeni değilmiş. Tam olarak kim kazandı peki? Bilmiyoruz. Bilmediğimiz gibi umursamıyoruz da çünkü sadece doğrunun yanında durup iyilik için gayret etmekle emronulmuştuk ve onu yapmıştık. Hepsi bu. Aslında dünya denilen eşyanın da bütün hikâyesi bu. “Dünya nedir” diye sormuşlar, “Hakk’ın yanında durulan, gayret edilen ve sonra ölünen büyük eşyanın adı dünyadır” demiş üstad.
Suriye meselesi de böyleydi mesela. “Hani lan ne oldu sizin namaz” diye lafa başlayan şuursuzların asıl derdi; mağlubiyet ve galibiyet tuzağına takılıp debeleniyor olmaları…
Suriye savaşını kim kazanacak? Bilmiyorum ve umurumda da değil. Tek umursadığım şey o an geldiğinde mazlumun, garibin, doğrunun yanında yer alıp gayret etmekti; öyle yaptık, öyle yapıyoruz…
Başkanlık sistemi konusunda kim kazanacak? Bilmiyorum ve umurumda da değil. Tek umursadığım şey o an geldiğinde Hakk’ın ve doğrunun yanında yer alıp gayret etmekti; öyle yaptık, öyle yapıyoruz…