Kim devrilecek, kim ayakta kalacak?

Abone Ol

Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan koronavirüs sebebiyle ölümler her geçen gün artarken salgının yol açabileceği felaketin boyutları üzerine çeşitli tahminler yapılıyor.

Yaşanan krizin nasıl ve ne zaman sona ereceği konusunda farklı senaryolar gündemde.

Fakat henüz hiç kimse kesin bir şey söyleyemiyor.

Salgının verdiği zarar sağlıkla ve insan hayatıyla sınırlı değil.

Ekonomiden spora ve sosyal hayata, turizmden politikaya birçok alana şimdiden darbe vuran koronavirüs depreminin tahmin edilenlerin çok ötesinde etkileri olması muhtemel.

Krizin sonunda ayakta kalamayıp devrilenler ve çok büyük yaralar alanlar olacağı gibi başarılı bir mücadeleyle krizden güçlenerek çıkanlar da olacak.

Bunu daha çok ülkelerin üretim kapasiteleri ve kendi kendine yeterlilikleri ile kriz yönetimi becerileri belirleyecek.

Türkiye yakın geçmişte darbe girişimleri, doğal afetler ve ekonomik saldırılar gibi bir dizi krizden başarıyla çıktı.

Üretime dayalı güçlü bir ekonomisi ve parmakla gösterilen örnek bir sağlık sistemi var.

Başta gıda olmak üzere birçok sektörde üretimi kendine yetiyor.

Allah’a hamdolsun, ülkenin başında da kriz yönetiminde gayet tecrübeli ve başarılı bir hükümet bulunuyor.

Türkiye’de halkın büyük çoğunluğunun gelenek ve göreneklerinin Batı’da gördüğümüz gibi dükkânları yağmalamaya ve evlerde stok yapmaya izin vermediğini, bilakis sosyal dayanışmaya ve yardımlaşmaya teşvik ettiğini biliyoruz.

Marketlerde raflar dolu ve herhangi bir panik havası söz konusu değil.

Petrol fiyatlarındaki düşüşten doğan kazanç turizm ve benzeri sektörlerdeki kaybı dengeliyor.

Salgın sonrası dünyada Çin ürünlerine talebin azalması da Türk ürünlerine talebi artırıyor.

Ortadoğu’daki birçok ülkede ise durum hiç iç açıcı değil.

İç savaşlarla yakılıp yıkılmış ülkelerin ne salgınla mücadele edebilecek bir sağlık sistemleri var ne de krizin olumsuz etkilerine direnebilecek ekonomileri.

Askeri darbeleri, terör örgütlerini ve diktatör rejimleri finanse eden Körfez’in petrol zengini ülkelerinde de durum pek farklı değil.

Gelirleri büyük oranda petrole ve turizme dayanan söz konusu ülkeler, petrol fiyatlarının düşmesi ve salgın sebebiyle iflas tehlikesiyle karşı karşıya.

Petrole talebin azalması sebebiyle petrol fiyatlarını ancak üretimi azaltarak yükseltebilirler.

Fakat bu da üretimi azaltan ülkenin petrol piyasasındaki pazar payını kaybetmesi demek.

Ayrıca petrol fiyatları yükselse bile – üretimin ve ihracatın azalması sebebiyle – elde edilen toplam gelirin artmayacağı da unutulmamalı.

Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki ultra lüks oteller ve alışveriş merkezleri sinek avlıyor.

Dubai’deki bazı büyük otellerde talep azlığı sebebiyle rezervasyonlar durduruldu.

Expo 2020’nin iptal edilmesi gündemde.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Kasım ayında yapılması planlanan G20 Zirvesi’nde şov yapmaya hazırlanıyordu.

Gövde gösterisi planları suya düşen genç prens, vaziyeti kurtarmak için G20 üyesi ülkelerin liderleriyle önümüzdeki günlerde “olağanüstü sanal zirve” düzenlenmeye çalışıyor.

Petrol gelirlerinden elde ettikleri zenginlikle ve şımarıklıkla “büyük ülke” oldukları vehmine kapılanları önümüzdeki süreçte oldukça zor günler bekliyor.