“Allah’ın mescitlerinde insanları O’nun ismini anmaktan yasaklayan ve o mescitleri yıkmaya çalışandan daha zalim kimdir?” (Bakara, 114)
Serlevha olarak aktardığımız bu ayet-i celile, asırlar öncesinden günümüzü tarif ediyor adeta… Kurulduğu 1948 yılından beri Ortadoğu’da şer ve fesat, nefret ve şiddet odağı olan İsrail’in, sistematik bir şekilde bölgenin halkı ve asıl sahibi olan Filistinlilere uyguladığı kanlı zulüm ve baskı, sindirme ve öldürme zincirinin halkalarına bir yenisini daha eklediğine tanık olduk geçtiğimiz hafta… Müslümanların ilk kıblegâhı Kuds-ü Şerif’teki Mescid-i Aksâ’yı, gerçek sahiplerine yasakladı. Namazlarını ifa etmekten alıkoydu. Direnç gösterdikleri gerekçesiyle üç genci şehit etti ve yüze yakın kişiyi yaraladı. Hatta savaş zamanlarında bile dokunulmazlık hakkı bulunan din adamlarının bu hakkını hiçe sayarak Mescid-i Aksâ Hatibi Şeyh Sabri’yi plastik mermiyle vurarak yaraladı. Tüm bunlara karşı ne Birleşmiş Milletler (BM) ne İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ne mücavir İslam Ülkeleri ve ne İslam Dünyasından, İsrail’i bu uygulamalarından vazgeçirecek tonda bir tepki gelmedi, gelmiyor ve zannederiz ki gelmeyecek!.. Sadece, cılız birtakım “kabul edilemez” söylemleri veya “kınıyoruz” ifadelerinin geçtiği diplomatik nitelikli cümleler… Hepsi bu kadar!..
Son iki gündür ülkemizde medya aracılığıyla, kılınacak cuma namazı sonrasında İsrail zulmünü kınamak maksadıyla protesto gösterilerine çağrılar yapıldı. Sizler bu yazıyı okuduğunuz zaman bu gösteriler de bitmiş olacak. Hakikat şu ki, İslam ülkeleri içinde Mescid-i Aksâ ve Filistin’e sahip çıkma adına, derdiyle dertlenme nâmına Türkiye kadar meseleyi önemseyen bir başka devlet ve millet yoktur. Uluslararası ilişkiler bağlamında da bu tavrın dost-düşman herkes tarafından kabul edildiği de bir realitedir. Ancak gerek genel anlamda Körfez ülkeleri ve komşu İslam ülkelerinde; ve gerekse özel anlamda ülkemizde yaşayan Müslümanlar olarak önemli bir sorun ile karşı karşıyayız. Muhatap olduğumuz bu sıkıntıyı, asırlar öncesinden biz ümmeti için Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle haber veriyor: “Ümmetimin başlarına gelmesinden en çok korktuğum şey onlara “vehn” özelliğinin musallat olmasıdır.” (Ashâb-ı Kirâm, vehn nedir? diye sorup açıklama talep ettiklerinde) şöyle buyurdu Efendimiz (sav): “Rahatına düşkünlük!”
Ciddi bir uyarı niteliğinde olan bu hadis-i şerif, Ümmet-i Muhammed’in başına gelebilecek “en korkunç” şeyin rahatına, konforuna, keyfine düşkünlük anlamındaki “vehn” olduğunu haber veriyor olsa da günümüz Müslümanları olarak ne bu hadis-i şeriften ne de içindeki uyarıdan maalesef haberimiz yok. İsrail’in yeryüzünde kurduğu kirli siyaset tezgâhlarına, kârlı ticaret oyunlarına mahkûm Müslümanlar olarak, rahatından ve konforundan vazgeçmeyi göze alan kaç ülke, kaç devlet ve kaç millet var? Daha basit bir soruyla soralım, sermayesinin ve kazancının tamamının, İsrail ve onun idealleriyle iltisâkı “kesin” olan bir meşrubatı, “içmeme” hassasiyetini gösteren kişi sayımız, oranımız kaçtır?
Allah Teâlâ bizleri, müminin derdiyle dertlenme şuurundan mahrum eylemesin! Selam ve esenlik dileklerimle…