Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le birlikte yaptığı Libya için ateşkes çağrısını Hafter de kabul etti.
Müzakereler Berlin’de Türkiye’nin de istediği gibi BM kararları zemininde yapılacak.
Yaklaşık bir asır sonra, müstakil ve bağımsız alınmış bir devlet iradesi kararı olarak cepheyi savunma hattından ileriye taşıyoruz.
Libya, Erdoğan’ın 17 yıldır merhamet diplomasisi zemini üzerinde yol alan ofansif strateji üzerine kurulu dış politikanın da Suriye dışındaki ilk ve aleni‘hard power’ meyvesi olacak.
Bölgedeki diğer aktörler gibi “yaptım oldu” ile mesafe almaya başlayan Türkiye’yi durdurmanın tek yolunun oyalamak olduğunu biliyorlar. Bu sebeple ateşkes kılıfıyla İdlib’e kan kusturan Rusya’nın Libya’daki Obama taktiklerine karşı da dikkatli olmak gerekiyor.
İçeride de Türkiye’yi engelleme çabaları sürüyor. En masumları “Ne işimiz var?” diye soruyor.
Şimdi milli araba üzerinden anlatacaklarım Libya’da ne işimiz olduğunu da söylüyor.
Doğu Akdeniz’de savaş verdiğimiz doğalgaz ve petrol gibi yarın mücadele vereceğimiz bir yer altı zenginliği daha var: Lityum.
Bugün bir şarj ile 500 kilometre gidebilen elektrikli bir otomobilin batarya maliyeti 10 Bin dolar. Sebebi, elektriği depolama amacıyla kullanılan lityum madeni ve işlenme maliyeti. Elektrikli otomobiller yaygınlaştıkça maliyet düşecek ancak lityumun değeri düşmeyecek.
Tesla, Model 3’ün ilk teslimatlarını yaptı. Tesla’nın fabrikayı Şangay’da kurma sebebi Çin’in dünya lityum rezervlerine ve üretim noktalarına herkesten önce çökmesi. Geçen yıl Şili’de ve Kongo’da önemli anlaşmalara imza atan Çinli enerji depolama şirketleri bugün dünyada lityum iyon pil üretim kapasitesinin yaklaşık yüzde 60’ını kontrol ediyor. Raporlara göre 2013’te yüzde 50’ler seviyesindeydi.
Peki Çin bunu nasıl yaptı?
Renault MAİS Yönetim Kurulu eski Başkanı İbrahim Aybar’ın geçen hafta Girişimci İşadamları Vakfı’nda anlattığı bir anıyla cevap vereyim. NATO’nun Afganistan özel temsilcisi olduğu dönemde Hikmet Çetin’i Kabil’de ziyaret eden Aybar, Çetin’e Afganistan’ın lityum madenlerinin işletme hakkının alınması için Türkiye adına bir girişimlerinin olup olmadığını soruyor.
Çetin, Aybar’a MTA’yı Afganistan’a davet ettiğini söylüyor. Sonuç ne mi olmuş? MTA Heyeti Afganistan’da lityum çalışmasının gereksiz olduğunu söyleyip dönmüş. Birkaç ay sonra da Çinli şirketler gelip Afganistan’daki lityum madenlerinin işletme hakkını almış.
Peki şu bilgiye ne dersiniz? ABD menşeli raporlara göre Afganistan’ın lityum rezervleri dünyanın en büyüğü Bolivya’dan sonra ikinci sırada geliyor.
Aybar elektrikli otomobille ilgili bir anısını daha paylaştı.
Malum global firmalar Türkiye’yi çöplük görüyor. Teknolojisi geçmiş otomobil üretim hatlarını 1960’tan beri Türkiye’ye kakalıyorlar. Aybar, büyük bir mücadele vererek Renault’un elektrikli otomobili Fluence ZE’nin üretim hattını 10 yıl önce Avrupa ile aynı anda Türkiye’ye kurdurtmuştu. Ancak yeterli satış olmayınca Renault bu hattı söküp Güney Kore’ye götürdü. Teknoloji de uçup gitti.
Aybar, otomobilin niye satılmadığını şu örnekle anlattı:
Konya Valiliği Renault’un ürettiği elektrikli otomobillerden 12 adet almış ancak şoförlerin şikâyeti üzerine Renault’a iade edilmiş. Aybar ve ekibi şoförlerin niçin istemediğini araştırınca korkunç gerçekle yüzleşmişler. Araçlar gece şarj için valilikte kalınca şoförlere eve dolmuşla dönmek zorunda kalıyormuş. Dolayısıyla devletin otomobillerini mesai sonrası kullanamıyorlarmış. “İstemezük” deme sebepleri buymuş.
Sultan Abdülhamid Han’ın 123 yıl önce Avrupa’dan elektrikli otomobil getirtip bizzat test ettiğini de hatırlatan Aybar’a göre elektrikli otomobillerin hayatımıza girmesi kaçınılmaz.
Hatta 20-30 yıl sonra dizel ve benzinli araçlar neredeyse çöp olacak.
Şimdi bir yanda Abdülhamid Han’ın 123 yıl önceki ileri görüşlülüğünü, Erdoğan’ın Libya’da verdiği mücadeleyi düşünün…
Diğer yanda da Afganistan’ın lityum kaynakları için gereksiz raporu veren ya da üç kuruşluk menfaat için elektrikli otomobile hayır diyen çapsızlığı…
İnsanın bu ülkeye “yolcu uçağı düşürdü iftirasıyla İran’ı karalıyorlar ” diyen, iki saat sonra İran Genelkurmay Başkanı’nın “evet, biz düşürdük, özür dileriz” itirafıyla da öngörüşlülükte zirveye çıkan ana muhalefet lideri bile fazla diyesi geliyor.
Sahi ne diyordu Sayın Kılıçdaroğlu: “Libya’da ne işimiz var?”
Şimdilik tek ümidim Kanal İstanbul…
Çünkü ülkeyi bu çapsızlardan ancak “kısırlık” kurtarır.