23 yaşındayken hesap uzmanı olarak başladığı bürokrasi hayatı, SSK Genel Müdürlüğü’nde iken son bulduğunda Bülent Ecevit’in parlayan yıldızı olarak görülüyordu. Fakat Ecevit kendisini milletvekilliğine aday göstermedi. 2002 seçimlerinde CHP’nin İstanbul milletvekili olarak başladığı siyasi hayatında ise 11 yıldır genel başkanlığını sürdürdüğü partisi kendisini son iki seçimde aday göstermedi. Yani Kılıçdaroğlu’nun “kendini kabul ettirememe sorunu” bugün başlamadı, böyle de nihayete erecek görünüyor. Belki de, Meclis kürsüsünde çektiği el hareketiyle zirveye ulaşan hırçınlığının altında böylesi bir problem yatıyor.
Sadece kendi partisi değil, ittifak yaptığı İyi Parti de kendisini lider olarak görmüyor olacak ki, hem Koray Aydın hem de Cihan Paçacı gibi İP’in ağır topları “seçimleri kazanma ihtimali olmayan” birisinin aday olamayacağını vurguluyorlar. Üstelik kendi liderleri Akşener’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 7 oy almasına, 2019 yerel seçimlerinde ise bu oyu 1 puan dahi arttıramamış olmasına rağmen aday olmayacağını açıklayarak büyük bir “fedakârlık” yaptığını söyleyebildiler.
ORTAK DEĞİL DÜŞMAN GİBİLER
Kılıçdaroğlu’nun çaresizliği yalnız bu “ötekileştirilme durumundan” kaynaklamıyor. Tezkere oylamasında evet oyu veren ortağını “ihanetle” suçladığı, ortağının ise şehit yakınına hakaret ettiği bir ortamda oluşan krizi unutturabilmek için yaptığı “acil seçim, büyük miting çağrısı” da elinde patladı. 477 bin oy aldığı Mersin’de meydana 50 bin kişiyi dahi toplayamadığı gibi, ortağı Akşener’i de yanında mitinge götürmeyi başaramadı. Çünkü İP’liler Kılıçdaroğlu’nu, CHP’liler Akşener’i görmek, her ikisinin ulusalcı tabanı ise gizli ortak HDP’liler ile birlikte fotoğraf vermek istemiyor.
Fakat asıl sorun CHP’nin bir zamanlar Türkiye’yi nasıl yönettiğini bilmeyen gençlerin ve 15 yıldır hayata geçirilen devasa projeler sayesinde geçmişi unutmuş yetişkinlerin 3 yıl gibi bir sürede yeniden CHP gerçeğiyle yüzleşmiş olması. İstanbul ve Ankara’yı yönetemeyen belediye başkanlarının kendisine karşı rakip olarak sahaya sürülmesine karşı çıkmasını sadece Kılıçdaroğlu’nun siyasi hırsıyla izah etmek haksızlık olur. Çünkü gerçeği en az, yolda kalan otobüsleri arkadan iten İstanbul halkı kadar kendisi de görüyor.
BU OTOBÜSÜ KİM İTECEK?
Şeffalık vaadiyle İstanbul’da seçimleri kazanan “CHP-İP-HDP koalisyonun” 11 bin 415 ihaleden sadece yüzde 14’ünü açık ihale şeklinde yaptığı Sayıştay raporlarıyla ortaya çıktı. MASAK ve Vergi Dairesi Ankara’daki asfalt ihalesi ve İstanbul’daki otobüs ihaleleri hakkında soruşturma başlatmış durumda.
Otobüslerin sık sık yolda kaldığı hatta bazılarının bakımsızlıktan alev topuna dönüştüğü İstanbul’da bakım ihalesinin otobüsleri imal eden şirket yerine CHP milletvekili Özgür Karabat’ın mali müşaviri olduğu şirkete verilmesi liyakatin CHP lugatında ne anlama geldiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Üstelik bu ihalenin İBB’nin 732 milyon TL zarara uğratılma pahasına verildiği iddiası ise sadece Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmıyor, İstanbul halkının öfkesini her geçen gün arttırıyor.
Kemal beyin Şanlıurfa’yı fındığın başkenti sanmasını bilgisizliğine değil, çaresizliğinin dimağını esir almasına yormak lazım. Üç büyük şehri yaşanmaz hale getiren bu yöneticileriyle, arkasından kuyusunu kazan bu ortaklarıyla işi çok zor.