Rum Bakanlar Kurulu 28 Şubat tarihli toplantısında koronavirüs tehdidine karşı bir tedbir bahanesiyle, kuzey ve güney arasında geçişleri sağlayan Lokmacı (Lefkoşa), Derinya (Gazimağusa), Aplıç (Lefke) ve Bostancı (Güzelyurt) kapılarındaki geçişleri bir hafta sonra yeniden değerlendirmek üzere askıya aldığını duyurdu. 10 Mart tarihinde ise bu süreyi 18 Mart’a kadar uzattığını açıkladı.
Kapıların kapatılmasını protesto eden eylemcilere ise şiddet uygulamaktan geri durmadı. Kıbrıs’ta dokuz sınır kapısı bulunuyor. Beş kapıda arttırılmış tedbirler çerçevesinde geçişler uzun kuyruklar halinde devam ediyor.
Koronavirüs salgınına karşı adada ortak bir strateji geliştirmek maksadıyla Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın inisiyatifiyle “İki Toplumlu Sağlık Teknik Komitesi”, Şubat ayının üçünde ve yirmisinde iki kesimden uzman doktorların katılımıyla toplandı ve ada dışından girişlerde sıkı sağlık denetimleri yapılması hususunda anlaştılar. Komite, ada içi geçişler için herhangi bir tedbir önermedi.
Buna rağmen Rum kesimi, Türk tarafına danışmadan dört kapıyı kapatma kararı aldı. Karar alındığında ada genelinde koronavirüse ilişkin herhangi bir vaka söz konusu değildi. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ifadesiyle sınır kapılarını kapatmayı gerektirecek makul bir neden henüz ortada yoktu. İşin tuhaf tarafı ise dokuz kapıdan dördünün kapatılmış olmasıdır. Şayet tüm kapılar kapatılmış olsaydı, o zaman gerçekçi bir tedbirin alındığı belki düşünülebilirdi.
Sınır kapılarının kapatılması, iki taraf arasındaki iletişimi baltalamak için atılmış siyasi bir adımdır. Oysa, “İki Toplumlu Sağlık Teknik Komitesi” çerçevesinde koronavirüs salgınına karşı oluşturulacak işbirliği, iki toplum arasında ihtiyaç duyulan güvenin inşasında önemli bir mesafenin aşılmasına katkı sunabilirdi. Ancak Rum Yönetimi iki toplum arasında doğabilecek her türlü işbirliğine karşı olduklarından dolayı sağlık dahil tüm insani konuları siyasi bir polemik konusu yapabiliyor.
Rum Yönetimi’nin sınır kapılarını tek taraflı kapatma kararı bir kez daha Türk tarafının “Birleşik Kıbrıs” özlemine darbe vurdu. Nitekim Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da ifade ettiği üzere, alınan kararın koronavirüsle ilişkili olmadığı açıktı. Adadaki işbirliği olanaklarını, Rum idaresinin her fırsatta sudan sebeplerle akamete uğrattığı zaten biliniyor.
Örneğin, Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu’nun Evangelos Florakis Deniz Üssü’nde, 11 Temmuz 2011 tarihinde meydana gelen patlama sonrasında, Vasiliko’daki elektrik santrali devre dışı kalmıştı. Rum Yönetimi oluşan elektrik ihtiyacının KKTC’den geçici mahiyette karşılanmasına karar verince, Rumların çoğu bu kararı, “sefillik ve rezillik” olarak tanımlamışlardı. O tarihlerde elektrik alınmasına gösterilen tepki ne kadar acayipse, kapıların kapatılması da bu derece hayret verici bir olaydır.
Kaldı ki tüm bunlar, adada kalıcı çözüm arama çabalarının temel ilkelerine ve uluslararası sorumluluğaaykırıdır. Ayrıca Kıbrıs Türklerinin yapıcı ve iyiniyetli yaklaşımlarına ve iki toplumlu işbirliği projeleri geliştirme inisiyatiflerine indirilen ağır bir darbedir. Bu durumun adadaki siyasal güven eksikliğini artırmaktan başka bir sonuç vermeyeceği açıktır. Rum tarafının mevcut bakış açısı ile çözüme ulaşmanın zorluğunun bir kez daha kendisini göstermesi, üzücü bir neticedir.