“Bu ülkede kendinden bir üst rütbedekini tanrı, bir alt rütbedekini de köle olarak görmekten vazgeçilmedikçe kimse kimseyle istişare etmez.”
“Bir millet kendi anlam-değer dünyasını, dolayısıyla anlamlandırma yeteneğini kaybederse kendi vicdanı önünde küçük düşer; özgüvenini kaybeder; sahip olduğu dini, ilmi, siyasi, ahlaki, estetik, tarihi tüm değerlerden önce şüpheye düşer, sonra uzaklaşır, en nihayetinde terk eder.”
“Neye açsanız onun tokluğu için çalışırsınız, bu böyledir… Derdi olan insan işiyle; boş insan kişiyle uğraşır! Çünkü, bir insan kendini aşan bir fikre sahip değilse ya kendiyle uğraşır ya başkalarıyla savaşır…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan son günlerde çok sık tekrarlıyor:
“Kibir ve büyüklenme bataklığına düşen, gözü şahsi çıkarından başka hiçbir şey görmeyenin, AK Parti çatısı altında yeri yoktur.”
Bu sözleri duydukça Prof. İhsan Fazlıoğlu’nun yukarıda alıntıladığım cümleleri geliyor aklıma…
Kibir ve büyüklenme bataklığı…
Biz buna “kifayetsiz muhterisleri”, “kibir atı”na binip etrafına kırbaç sallayanları da ekleyelim…
Sayın Cumhurbaşkanı, tehlikenin farkında. O yüzden bir ‘had’ hatırlatması yapıyor. Onun durduğu yerden, hiç şüphesiz, daha iyi görünüyor manzara…
Kara camlı ultra-lüks arabalarıyla kurum satarcasına dolaşan ilçe belediye başkanları yahut kamu kurum yöneticilerini çok gördü bu toplum.
Doğduğu sokaklara burun kıvıran…
Ailesine, çevresine, içinde büyüdüğü kültüre yabancılaşmış nicelerini…
Hal böyle iken Erdoğan’ın uyarısı çok önemli, çok değerli…
En az Fazlıoğlu’nun tespitleri kadar…
Osmanlıya bakarken ciddi eleştirilerden biri de “padişah”-“kul” kavramları üzerine yoğunlaşır.
Hepimizin malumu…
Osmanlıda “kul”, “emir altında bulunan” anlamında kullanılır. “Kapı kulu” askeri gibi…
“Bende” kelimesi de “kul” anlamında kullanılır. “Bendeniz” derken, “kulunuz” denmektedir; bugünkü tevazuun karşılığı olarak…
“Ne yapalım, emir kuluyuz”, “kapına kul köle oldum” gibi…
Bu konuda daha derin bilgiler merhum Prof. Halil İnalcık’ın yazılarında yer alır.
Burada bizim meselemiz farklı. Kavram, Allah’a kulluğun, ulu’l emre itaat kulluğunun ötesinde farklı anlamlara büründürüldü. Köle, tebaa, alt sınıf, aciz… Bu kelimelerin yerine kullanılmaya başlandı. Bunu özellikle siyasiler yaptı. Vatandaşın resmi kurum kapılarında kuyruk beklemeleri, hastanelerde itilip-kakılmaları, bir derdini arz etmek için gittiği belediye binalarında adam yerine konulmamaları…
Kara camlı araçlarında kendilerine göre ‘küçük’ bir dünya kuran…
Bu dünyalarına aldıkları kulları ile kölelerine tepeden bakan…
Kibirleri yüzünden insan/ insaf sıfatından çıkan nice siyasileri tanıyoruz.
Ömürlerinin bir seçimlik olduğunu unuttukları için şu anda sudan çıkmış balık gibi içine zıplayacakları akvaryum arayanları da…
Yine diyorum…
Kibir ve büyüklenme bataklığı bir insan için en büyük tuzak…
Allah akıl, fikir, iz’an versin…