Muhafazakâr camiada bir kesim var, keskin bir kesim, radikal demiyorum.
Bu kesimin acayip kırmızı çizgileri var…
İstanbul Sözleşmesi bunların başında geliyor. Bakmayın iptal edildiğine. Taze kan gibi sıcak.
Yeter ki hükümete yakın birisi çıkıp İstanbul Sözleşmesi hakkında tek kelime etsin. Lehinde demiyorum bakın, hakkında diyorum.
Lehinde konuşmuş gibi linç edilir bu keskin muhafazakâr camia tarafından.
Diğeri bazı din adamları, özellikle hükümetle ters düşen…
Onlar ne derse desin, eleştirilemezler.
Aile bakanlığından, bakan dâhil herhangi bir yetkili ne konuşursa konuşsun kesinlikle eleştiriye müstahaktır. Bu sözünü ettiğimiz kesim istediği gibi eleştirir, kendilerine karşı çıkana da trol yaftası yapıştırır geçer gider.
KADEM de bunlardan biridir. Bu, kadınların haklarını korumak için kurulan dernek, kadınlar lehine hangi cümleyi kurarsa kursun linç edilir. Zerre kadar sevilmez bu dernek. Bu dernek lehine birkaç kelam etmeye cesaret eden çıkarsa onlar da linç edilir. Bu derneğin cinsiyet eşitliğine karşı tavır alması kimseyi memnun etmez. Cinsiyet Adaleti Kongresi düzenlemesi yeterlidir linç edilmesi için. Adalet ve eşitliğin farklı anlamlara gelmesi önemli değildir bunlar için.
Kültür demeyeyim de Turizm bakanı diyeyim. Turizm bakanı da ne yaparsa yapsın bu kesim tarafından asla beğenilmez. Turizm gelirini artırıp ülkenin büyümesine katkıda bulunması hiç önemli değildir, herkes alacağı maaşa bakar, devletin maaşları nasıl ödediğine değil.
Milli Eğitim Bakanı kim olursa olsun fark etmez, müfredatı değiştirmediği sürece ağzıyla kuş tutsa bu kesime yaranamaz. Hele şu Fulbright anlaşması yok mu? O anlaşma yırtılıp atılmadığı sürece eleştiri tüm şiddetiyle devam edecektir.
Daha var da son olarak lüks giyinen başörtülü kadınlardan söz edelim. Bu kesimin en nefret ettiği kişilerin başında bu lüks giyinen başörtülü kadınlar gelir. Hele bunlar parti yönetiminde veya üst düzey bürokraside falan görev alıyorlarsa müsamahayı asla hak etmezler bu kesim tarafından. Kendi eşlerinin, kendi çocuklarının nasıl giyindiğine bakmadan koparırlar yaygarayı.
Bu kesim toplumu öyle yönlendirir ki…
Gençlik elden gitmiştir.
Ülke bataklığa sürüklenmiştir.
Ülkemizde asla dindar gençlik yoktur.
İmam Hatiplerin içi boştur.
Tüm İslam âlemini kadınlar yönetiyor ya da yönlendiriyordur.
Erkekler hiçbir konuda söz sahibi değildir.
LGBT olanca hızıyla yayılıyor, ülkemizde eşcinselliğe özenmeyen genç yok denecek kadar azdır.
Yazımıza konu olan maddelere yukarıdan aşağıya doğru baktığımızda kesinlikle eleştirilmesi gerekenler de vardır ki zamanı gelince bizler de keskin bir şekilde eleştiriyoruzdur.
Ama insaf edilmesi gerekenler de vardır. Fazlasıyla hem de.
Yapılan onca tazyike su pompalamak yerine iyi örnekleri ön plana çıkarsak da bizi baskı altına almaya çalışanlara, bizi ezmeye, bizi yok saymaya, bize ayar vermeye çalışanlara karşı birlik görüntüsü versek daha faydalı iş yapmış olmaz mıyız?
Köyü ayılar istila edecek yaygarası kopunca, bu yaygarayı daha da yüksek sesle yayıp, insanları korkuya ve paniğe sevk etmek mi daha faydalı yoksa ayılara karşı önlem alamaya çalışmak mı daha faydalıdır?