Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, zamanın ruhunu okuyan çok anlamlı ve üzerinde düşünmemiz gereken bir mesaj paylaştı sosyal medyadan. Bakın İbrahim Kalın ne diyor: ‘’Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyelerimizi yazma zamanıdır.’’
Gerçekten öyle değil mi? Osmanlı ve Selçuklu devletleriyle dünyaya kendi hikâyelerini anlatan milletimiz son 150 yıldır başkalarının hikâyelerini tekrar etmek zorunda kaldı. Başkalarının hikâyelerini ne zaman yazmaya başladığımızı tartışmak ayrı bir konu ama bir gerçek var ki uzun zamandır dünyaya mâl olacak bir hikâyemizin olmadığıdır. Bu durum hayatın her alanı için geçerlidir; ilimde, sanatta ve daha birçok alanda taklitten öteye gidemedik. Bu ideolojik bir yaklaşım değil, bu bir durum tespitidir ve de doğrudur.
Kalın’ın bu tespitinden hareketle durumdan vazife çıkaran ucuz kahramanlar hemen saldırıya geçtiler. Tespitin ilmi ve siyasi yönünü tartışmak yerine ‘’bağcıyı’’ dövmeye kalkıştılar. Hemen kendi ceplerinden çıkardıkları metinleri okumaya başladılar. En büyük sıkıntımız bu ezberci küçük kafaların bilenen türküleri ya da marşları uygun adım söylemeleridir. Aslında bizim ihtiyacımız gerçek fikir sahibi, ehliyetli ve ilim ehli kadrolarımızın bunları tartışmasıdır.
Elbette İbrahim Kalın’ın Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olması bu tartışmaları alevlendiriyor. Ancak önemsediğimiz husus, İbrahim Kalın’ın sorumluğu olduğu görevden öte ülkemizin yetiştirdiği en önemli mütefekkirlerden olmasıdır. Çok sayıda kitap ve makaleye imza atmış bir münevverdir. Bayramda İnsan Yayınları’ndan yeni çıkan “Perde ve Mana” kitabını okuma fırsatı buldum. Hacmi küçük ancak özümsemesi zor, derinlikli bir kitap… Daha öncede yine İnsan Yayınları’ndan çıkan “Ben, Öteki ve Ötesi” ve “Barbar- Modern-Medeni” kitaplarını okuma ve de kendinden dinleme imkânı buldum. İbrahim Kalın’ı eleştirenlerin bu kitapları okumalarını öneririm. Kalın’ın ne demek istediğini daha iyi anlayacaklardır. Bu kitaplar masalları olan bu coğrafyanın çocuklarına, neden yeni hikâyeler yazmaları gerektiğinin rehberliğini yapıyor.
İbrahim Kalın’ı iyi bir akademisyen, devlet adamı ve de aynı zamanda bir sanat adamı olarak biliyoruz. Hükümet Sözcüsü olarak sunumlarında sakin, tane tane konuşması ve meselelere vukufiyeti beyefendi kimliğiyle birleşince bürokraside görmek istediğimiz bir portre ortaya çıkıyor. Devlet adamlarının kültür, sanat ve spora olan ilgisi onları farklı bir boyuta taşıyor. İbrahim Bey fotoğraf çekmenin yanı sıra halk müziğiyle de yakından ilgileniyor. Halk müziğiyle ilgisini Palandöken Dağı’nın eteklerinde kurulmuş Dadaşlar diyarı Erzurumlu olmasına mı verelim! Zira Erzurum’da ozan geleneği çok yaygın bir şekilde çağlar boyu devam etmektedir.
Evet, İbrahim Kalın milletimizin birçok badireleri atlatarak kendini toparladığını artık yeni hikâye yazmanın zamanının geldiğinin altını çiziyor. Şimdi bize düşen bu hikâyeyi nasıl yazacağımızın üzerinde düşünmektir. Ben de İbrahim Bey’in cümlesini tekrar ederek diyorum ki ‘’Yeni bir hikâye yazmanının zamanı gelmiştir.’’ Gün bugün, saat bu saattir… Haydi “Bismillâh”.