Türkiye, AK Parti iktidarında ve Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Ortadoğu’da ve İslam dünyasında oldukça önemli bir imaj inşa etti.
Mazlum halkların yanında duran ve zalimlere karşı sesini yükselten, Müslümanlar’ın haklı davalarını savunan, fakirlerin ve zor durumda kalanların yardımına koşan, insani ve ilkeli tavrından taviz vermemek için gerekirse “onurlu yalnızlığı” göze alan bir Türkiye var artık.
Bütün bunlardan dolayı da dört bir yandan ve içeriden saldırılara maruz kalıyor.
Fakat son günlerde sağda solda Davutoğlu’nun ardından dış politikada değişikliğe gidilebileceğinden ve bu imajı yerle bir edebilecek birtakım adımlardan bahsediliyor.
Türkiye’nin Müslüman halkların gönlünde taht kurmasının nedenlerini saymaya kalksak en başta Davos’ta söylenen “one minute”, Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye doğru çıkılan kutsal yolculuk, Filistin davasına ve Gazze halkına verilen destek gelir.
Geçenlerde Gazze’den bir gazeteci arkadaşım, “Burada Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi için Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması şartından vazgeçtiği konuşuluyor” dedi.
Bu bilgiyi aldığı kaynağın güvenilir olduğunu söyledi.
Ankara’dan henüz resmi bir açıklama yok ve Gazzeli meslektaşımın kaynağı ne kadar güvenilir bilemiyorum.
Fakat İsrail medyası son günlerde Türkiye’nin abluka şartından vazgeçtiği ve nihai anlaşmaya imza atılmasının çok yakın olduğu yönünde haberler yapıyor.
O haberlerde iddia edildiğine göre Tel Aviv, Hamas’ın Türkiye’deki ofisinin kapatılması şartından, Ankara ise ablukanın kaldırılması şartından vazgeçti.
Yine iddiaya göre Mısır gibi Türkiye’nin de Gazze Şeridi’ne insani yardımlar için ulaşımının kolaylaştırılması konusunda anlaşma sağlandı.
Şayet öne sürülenler gerçekse buradan anlaşılan şu:
Abluka devam edecek fakat Türkiye’nin Gazze’ye yardım ve belki de elektrik sorununu çözmek üzere yüzen santral göndermesine izin verilecek.
Yani dünyanın en büyük açık hava cezaevinde yaşam koşulları biraz daha iyileştirilecek.
Gazzeliler yine diğer insanlar gibi diledikleri ülkelere özgürce seyahat edemeyecek ve aylarca Mısır’ın Refah Kapısı’nı açmasını bekleyecek.
Kapı birkaç günlüğüne açıldığında da sadece sınırlı sayıda insan çıkış yapabilecek.
Bu arada Hamas’ın Türkiye’de zaten herhangi bir ofisinin olmadığını da hatırlatalım.
Anlaşmalara ve verdiği sözlere uymamakla ün yapmış İsrail’e ne kadar güvenilebileceği cevap bekleyen bir başka soru.
İsrail, 2014 yazında Filistinli gruplarla savaşı bitirecek ateşkes anlaşmasına imza atarken Gazzeli balıkçıların avlanabilecekleri mesafenin artırılacağına söz verdi.
Fakat bu sözünde durmadı.
İki ay kadar önce bazı bölgelerde dokuz mile çıkarılan avlanma mesafesi geçen gün yeniden altı mile düşürüldü.
İşgal güçleri, ateşkes anlaşmasını imzalandığı günden bu yana sürekli ihlal ediyor.
Filistinli balıkçı teknelerine ve sınıra yakın arazilerde çalışan çiftçilere taciz ateşi açıyor.
İsrail, Gilad Şalit’in salıverilmesine karşılık serbest bıraktığı Filistinli esirlerden birçoğunu imzaladığı anlaşmayı çiğneyerek yeniden gözaltına aldı.
Yarın büyükelçiler karşılıklı olarak görevlerine döndükten sonra İsrail Türkiye’ye sağlayacağı “Gazze’ye ulaşım kolaylığı”ndan vazgeçer ve yine çeşitli bahanelerle bir takım engeller çıkarırsa büyükelçimizi tekrar geri mi çekeceğiz?
Yoksa İsrail’in emrivakisine boyun eğip yarım ağız bir özür ve üç-beş kuruş tazminat karşılığında dosyanın kapanıp gitmesine razı mı olacağız?
Bir diğer konu da Suriye…
PKK/PYD’ye karşı Beşşar El Esed ile perde arkasında görüşmeler yapıldığı iddia ediliyor.
Bu seçenek kötülerin en kötüsü.
Hatta seçenek bile değil.
Beşşar El Esed’i orada tutan Amerika ve Rusya’nın desteği.
Yaşanan onca şeyden sonra yüz binlerce insanın katiliyle yeniden el mi sıkışacağız?
Böyle bir şey asla olamaz ve hiçbir şekilde kabul edilemez…