Taksim Toplantıları’nın onur konuğu olan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, “Atatürk” yerine üç kez “Gazi Mustafa Kemal” ifadesini kullanmış.
Eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan da Kaftancıoğlu’na “Atatürk adını kullanmamak tercihiniz mi?” diye sormuş. Kaftancıoğlu da, “Kişilerin isimlerinden söz ederken, belirli alışkanlıklarla bunların özel atıflarla kategorize edilmesine karşıyım. Yıllardır kullandığım gibi bu şekilde ifade etmek, kendimi ait hissettiğim bir ifade olduğu için tercih ediyorum.” diye cevap vermiş.
Sonrasında ise CHP’de, özellikle de ultra Kemalist kesimde kıyamet koptu; Kaftancıoğlu’na tepkiler çığ gibi büyüdü.
Özellikle de Tuncay Özkan, Barış Yarkadaş, Hüsnü Bozkurt, Haluk Pekşen, Mehmet Ali Çelebi sert açıklamalar yayımladı.
Arkasından ise yine Kaftancıoğlu, “Böylesi bir dönem ve gündemde, bu açıklamayı yaptırmak zorunda bırakanları; ‘Atatürk hayatta olsaydı önce sizleri ve klavye Atatürkçülerini sopayla kovalardı.’ (böyle referanslarda onların hakkı) diyerek vatandaşın aklına, vicdanına ve hafızasına teslim etmiş olayım…” ifadelerini kullandı.
Tartışmaya baktığımız zaman bu tartışma, CHP’nin ve Kemalistlerin kendi içindeki bir tartışma diyebiliriz, bizi de işin bu kısmı ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren ise bu tartışmada hortlayan zihniyet:
Kemalizm dogması.
Türkiye’de yıllar geçse de hiç değişmeyen, insanların özgürce düşünüp fikirlerini söylemesinin önüne set çeken, dokunulmaz ve tartışmaya kapalı olan yegâne zihniyet Kemalizm’dir.
Kemalizm, arkasına aldığı katı laikçilik anlayışıyla bu millete de, değerlerine de yıllarca savaş açmış. Milleti değerlerinden koparmak için Kemalizm ve laiklik aracılığıyla laikliğin merkezi Fransa’dan da, Komünizm’in merkezi Rusya’dan da daha katı bir savaş yürütülmüştür bu millete ve değerlerine karşı.
Ultra Kemalist, kökten laikçi zihniyet; kendini bu ülkenin yegâne sahibi, kendi öğretilerini tartışmasız doğru, farklı düşünenleri ise düşman bellemiştir. Ülkeyi yönetme, millet adına karar verme; neye inanıp neye inanmayacağını, neyi giyip giyemeyeceğini, nasıl yaşayacağını millete dayatma hakkını sadece kendilerinde görmüşlerdir. Kendi kutsal bellediklerini zinhar dokunulmaz kılıp milletin kutsallarını ise yıllarca ayaklarının altına alıp çiğnemişlerdir.
Öyle ki kendi içlerinden olup da azıcık aykırı düşüncelere sahip olanları bile hiç düşünmeden harcarlar. Son Canan Kaftancıoğlu olayında da bunu aleni olarak gördük. Canan Kaftancıoğlu, bizim açımızdan çok da makbul biri değildir. Zira bu ülkeye ve yöneticilerine dair geçmişteki açıklamaları hâlâ hafızalardadır. Yine başta DHKP-C ve çeşitli terör örgütü mensupları ile ilgili ifadeleri de gizli saklı değil. Ancak Kaftancıoğlu’nun akıl almaz bir şekilde “Atatürk/Gazi Mustafa Kemal” ismi üzerinden saldırıya uğraması ve bu konu üzerinden harcanmaya çalışılması da ibretlik… Ancak şunu da biliriz ki ne Kaftancıoğlu’na ne de onu oraya getiren iradeye güçleri yeter!..
“Atatürk” diyene niye “Kemal Atatürk” demedin, “Kemal Atatürk” diyene niye “Mustafa Kemal Atatürk” demedin, “Mustafa Kemal Atatürk” diyene niye “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” demedin, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” diyene niye “Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk” demedin diye saldırırlar.
Çünkü burada söz konusu olan, Atatürk ya da Atatürk sevgisi değildir; Atatürk’ten geçinmek, Atatürk’ten nemalanmak, Atatürk üzerinde hesaplaşmak söz konusudur.
Öyle olmasaydı Atatürk’ün itleri diyenle hesaplaşırlar, partisiyle ittifak yapmazlar ve terör örgütünün arka bahçesinde birlikte keyif çatmazlardı.