Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Nasılsınız? Haliniz, keyfiniz nicedir? Buradan, memleketin bu köşesinden bakınca öyle olduğu anlaşılıyor. Niye diye soracak olursan az sonra birkaç başlıkla anlatmaya çalışacağım.
Bizleri sorarsan hamdolsun… Şükür atına binmiş, gelecek güzel günlerin hayal ve gayretiyle elimizden geleni yapıyoruz. Bizim keyfimiz çok iyi değil. En azından senin kadar iyi değil. Çünkü keyfimizin iyi olması için memleketteki bütün akıl sahiplerinin aynı düşü görmesi, aynı ideal etrafında buluşması, aynı korkuları taşıması, aynı ülkülerle hareket etmesi gerekiyor.
Neyse efendim, geçelim bunları…
Keyfinizin yerinde olduğunu görüyoruz. Çünkü derdi millet ve memleket olan bir siyasetçiden -hadi geçtik, bir insandan- çok gönül eğlendiriyor gibisin. Sorunların farkında imiş gibi yapıyorsun ama anlamazlıktan geliyormuş gibi davranıyorsun. Aynı tekerlemelerle günü geçiriyorsun. Kendi gündeminden başka hiçbir şey umurunda değil. Kör atın kösteğine dolanması gibi hep aynı yerdesin…
Daha önceki gün…
İdlib’deki Müslüman kardeşlerimizin Putin ve Esed bombalarıyla nasıl katledildiğini içimiz kan ağlayarak izledik. Sen çıkıp, İdlib’deki saldırılardan kaçıp Türkiye’ye doğru gelenlerin tamamına ‘terörist’ deme gafletinde bulundun.
Sen zaten Suriye’den gelip ülkemizin şefkatli kollarına sığınan mazlumlardan da nefret ediyorsun; bin kere dile getirdin.
Diyorsun ki…
Suriye’de ne işimiz var?
Doğu Akdeniz’deki meseleyi niye bu kadar kaşıyoruz?
Mısır’la derhal diplomatik ilişki kuralım.
Esed’le görüşelim, İsrail’le yeniden flört yaşayalım.
Libya’da ne işimiz var?
İran’daki meselelere burnumuzu sokmayalım.
Çin, Avrupa, ABD… Hiç mi hiç işimiz olmasın!
İç meselelerle ilgili hiçbir şey söylemiyorum daha…
Sevgili Kemal Bey,
Bütün bunları ciddi mi söylüyorsunuz bazen şüphe duyuyorum. Sanki bu aziz milletle kafa buluyorsun gibime geliyor. Lideri olduğun, yaşı Cumhuriyetle eşit partiyi de peşinden sürüklüyorsun. Trajik hatta traji-komik bir siyasetçi tipi çiziyorsun.
Tane tane anlatıyorum. Sözü fazla uzatmayacağım…
Bölgemizde oldu-bittiye getirilen olayların nihai hedefinin Türkiye olduğunu ne zaman anlayacağını merak ediyorum. Rusya ve İran üzerinden Türkiye’nin başına büyük bir çorap örüldüğünün… Doğu Akdeniz ittifakı ile memleketin kuşatıldığının… Fiilen dörde bölünmüş Suriye ile Ankara’nın kafasına balyoz indirilmeye çalışıldığının… İstikrarsız bir Irak ve ekürisi Kuzey Irak Kürt şeysisi ile Suriye Kürt kantonlarının birleştirilip finalinde Türkiye’den de alınması planlanan toprakla bir Kürdistan kurulmaya çalışılmasının… Bu uydu devletle Büyük İsrail’e hizmet edildiğinin… Kırım ile kuzeyimizin, Ermenistan ile doğumuzun çevrelendiğinin… Libya ile işbirliği yapmamış olsa idik gemilerimizin Cebelitarık Boğazı’ndan dışarı bile çıkamayacağının… Yeni duruma göre, Antalya’da suya kulaç atan bir vatandaşımızın 100 metreden sonra kelepçelenip Avrupa mahkemelerinde yargılanabileceğinin… Ya da alnının çatısına silah dayanabileceğinin farkına ne zaman varacağını büyük bir merak ve endişe ile takip etmekteyim.
Kemal Bey,
Armagedon’un ne olduğunu biliyor musun? Hangi coğrafyayı kapsadığını, 6 şartını, iki dünya savaşının bu büyük savaşın provası olduğunu…
Kiev Knezliği hakkında bilgin var mı?
Harekât noktası İznik olan ilk Haçlı Seferi’nden bu yana coğrafyamızda neler olup bittiğine dair hiç düşündün mü?
“Türkiye’yi Bölmek İçin 100 Plan” kitabını okudun mu?
Avrupa’nın neden liderlik krizi yaşadığına dair bir öngörün var mı?
Daha yazacaktım ama yerim dar. Şimdilik bu kadarla iktifa edelim…
Acele cevap bekler…
Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.