KDV deyince hafif tebessümle, aklıma Kemal Sunal’ın 1985 yılında rol aldığı ‘Katma Değer Şaban’ filmi geliyor. KDV’nin 1984’te resmi kabulünden bir yıl sonra sistemi eleştirmek için yapılan filmde, gizli polis olarak Almanya’dan babasının üzerine atılan suçu temizlemek ve suçluları yakalamak için gelen Şaban’ın KDV şarkısını hatırlarsınız.Çocukluğumda eğlenceli bir şarkıydı sadece, artık büyüdük manası değişti.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve SanatBüyük Ödülleri töreninde Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmada, “Ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını ne yazık ki eğitim ve kültür oluşturuyor” ifadeleriyle birlikte, kültür-sanat alanında dikkatler ilk olarak kesilen vergiler üzerine yoğunlaştı. Sosyal medyada günlerdir ‘biletimden vergi alma’ etiketleri dönüyor. Uzun süredir kültür-sanat alanındaki vergilerin lüks tüketime girmemesi gerektiği vurgulanıyordu zaten.
Sinema, tiyatro, opera gibi görsel sanatların yanı sıra müze giriş ücretlerineyüzde 8 olarak KDV uygulanıyor. Biletle giriş yapılan salonlar için bir de Belediye Gelirleri Kanunu kapsamında yüzde 10 ‘eğlence vergisi’ alınıyor. Bunları gündemimize taşıyan ise aslında beyaz eşyada Şubat-Nisan ayları arası ÖTV’nin (Özel Tüketim Vergisi) sıfırlanması. Üreticiden kesilen ÖTV’nin bu şekilde kısa vadeli rahatlatılması ise ürün fiyatlarına yansıyor, dolasıyla yine halkın faydasına oluyor. Beyaz eşya, gıda gibi temel ihtiyaç olarak gördüğümüz alanlarda vergi rahatlatmalarının aynı şekilde kültür-sanat alanında yapılması mümkün mü?
Yapılan tartışmalar ‘bizde isteruk’ kıvamında ilerliyor biraz. Detaylı çalışmalar henüz yapılmış değil! Sunulan bilgiler, buzdolabından aynı sanat seviyesini alamayacağımız cümlesine indirgeniyor. Bu yeterli bir yorum değil. Bilet fiyatlarından vergi alınmasın diye yayınlanan bildiride, “tiyatro beyaz eşya kadar da gerekli bir ihtiyaçtır” cümlesi elbette doğrudur, lakin halka sorduğunuz zaman aynı onayı alabiliyor musunuz? Bunu bir düşünmemiz gerekiyor! Bir evde çamaşır makinesi olmazsa temiz kıyafetlerden mahrum kalan aile bireyleri, bu ayda tiyatroya gitmedik diye hayıflanıyor mu? Biz tiyatroya böyle bir talepte bulunacak izleyici algısını oluşturduk mu? Yine dönüp dolaşıp kültür ve sanatta tökezlediğimiz alanlar kendi elimizle yaptığımız sorun öbeklerinden oluşuyor bence.
Hasan Bülent Kahraman çok doğru bir soru soruyor köşesinde “Tavsiye Ederim” başlıklı yazısında: “Hayatını kültür ve sanat alanında geçirmiş birisi olarak başta kitap olmak üzere bütün kültür ürünlerinde KDV niye düşürülmüyor, hatta bütün bütüne kaldırılmıyor diye sormayayım mı?” Soralım ve bunun cevabını son yıllarda her sanat olayında öne çıktığı gibi yine iktidarı söverek yapmayalım! Gerçekten çözmeye niyet ederek hareket edersek bir sonuç alabiliriz!
“Ondan alma bundan alma bu devlet nasıl geçinecek” sualine yanıtımız “bizden almayında kimden alırsanız alın” mı olacak sadece? Kültür-sanat alanındaki vergiler sıfırlanırsa ya da yüzde 1 oranına çekilirse, devletin başlıca gelir kaynağının bu kanatta azalması yıllık bütçede nasıl bir boşluk oluşturacak sorusunu hem ekonomistler hem de kültür camiasının uzman isimleri birarayagetirilerek konuşulması gerekir.Bu bağlamda Mart ayı içerisinde düzenlenecekMilli Kültür Şurası çözüm anlamında fikirlerin çıkabileceği,ümitli olduğum bir toplanma olacak.
Kültür ve sanat alanında paradan çok daha öncelikli problemimiz kendi içimizde gemi batarken ilk önce atılacaklar arasına koymamızdan öte gitmiyor. Vergi oranlarını sıfırlayalım, sorunlarını çözelim elbette, bu kaliteli işler yapmak isteyen ama maddi sıkıntılar sebebiyle hareket edemeyenler için daha geniş bir alan açacaktır. Ama özellikle zihniyetlerimize sanatın, kültürün neden gerekli olduğu bilinci içinde bir yenileme şart! Gereksiz gördüğümüz, sırf eğlence gözüyle bakıp önemsemeyerek elimizin ucuyla yaptığımız her iş, bir sonraki neslimizin kalitesini ciddi etkiliyor. Basiretli olmak zorundayız…