Kaybetmek ya da kazanmak

Abone Ol

31 Mart’ta yeni bir seçim yaptık. Seçim sonuçları tüm ülke için sürpriz sonuçlar ortaya çıkardı. AK Parti açısından kaybedilen şehirlerin önemli bir kısmı sürprizdi, karşı cenah içinse kazanılan birçok il ve ilçe sürprizdi. Ancak bunlar içinde en sürpriz olanı ise şüphesiz ki İstanbul’du…

Muhalefet her ne kadar İstanbul’u kazanacağını iddia etse de aslında kaybetmeyi bekliyordu, AK Parti ise İstanbul’u rahat kazanacağını varsayıyordu.

Sonuçlar ise oldukça çekişmeli geçti, burun farkıyla CHP’nin kazandığı açıklandı. Ancak sonuçlar oldukça tartışmalı… Görünen o ki üst akıl tarafından AK Parti’ye ve adayı Binali Yıldırım’a “sandık darbesi” yapılmış. Ağırlığı AK Parti seçmeninin çok fazla olduğu bölgeler olmak üzere 300 binin üzerinde iptal edilen oylar, AK Parti’ye sıfır oy yazılan sandıklar, rakibinin üzerine kaydırılan Binali Yıldırım oyları vb.

Görünen o ki seçimlerin kesin sonucunu yapılan itirazlar belirleyecek ve İstanbul’da son noktayı YSK koyacak. Bu da sonucun şu andaki durumdan çok farklı gelişebileceğini gösteriyor. Sandıklar üzerinde denildiği gibi organize bir oyun varsa -ki öyle görünüyor- kazandığı söylenen Ekrem İmamoğlu’nun fark yediği bile ortaya çıkabilir.

Nitekim AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, “309 sandıkta AK Parti’nin 17 bin 410 oyu AK Parti’ye yazılması gerekirken, başka partilere yazılmıştır.” açıklamasını yaptı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da “Sandık başında bir hata olmuş ve fark edilmiş düzeltilmiş, sistemde düzeltilmiş hâli var.” ifadelerini kullanarak kaydırılan oylarla ilgili kısmi itirafta bulunmuş oldu.

Tüm bunlar, YSK’nin alacağı kararlara göre netleşecek… Ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olsun sonuçlar.

“Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et; ilkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.” (Xcentius) Evet, bizim eleştirdiklerimizden farkımız, hak etmediğimiz hiçbir şeye tenezzül etmememiz ve kimseye de hakkımızı yedirmememiz olmalı… İnşallah süreç, hak edenin hak ettiği şekilde nihayete erer.

Ancak benim bu süreçte dikkatimi çeken şey özellikle AK Parti İzmir adayı Nihat Zeybekçi’nin söylemleri ve de ortaya çıkan sonuçlar… Nihat Zeybekçi, bu süreçte Ak Parti seçmeninin hiç alışık olmadığı ve tasvip de etmediği bir söylemle yer aldı meydanlarda ve basında…

Şarap üretiminin desteklenmesi gerektiğini belirterek “Bu bir üründür, bir sanayidir, bir ticarettir, bu bir ekonomidir. Sonuçta ben dinî kimliği, kişiliği olan bir müftü değilim. Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez.” ya da “Denizli’nin her yerinde içki de verebilen restoranlar vardır. Bunun birçoğunun ruhsatında da imzamız vardır.” açıklamasını yaptı… Yine “Bugün İzmir ile ilgili şunları duymuyor değilim: ‘Rakımıza dokunma’… Eyvallah. Bugün insanların özgürce içkilerini içebildiklerini ben biliyorum. AK Parti’deki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoş görü alanına sahiptir. Türkiye’nin bir özeti gibidir AK Parti. Demek ki biz anlatamamışız.” gibi karşı tarafa yaranmaya çalışan ve karşı cenahı memnun edip oy alabileceğini varsayan garip çıkışlar…

Sonuçlar açıklanınca gördük ki bu açıklamalar, ne Nihat Zeybekci’ye ne de AK Parti’ye zerre miskal oy kazandırıyor. Peki ne oluyor? Onları memnun edeceğiz diye çizgimizden, duruşumuzdan, inancımızdan, değerlerimizden taviz vermiş oluyoruz.

2014’te CHP 49,6 oy almış, AK Parti 35,9 oy almış. Şimdi CHP 58, AK Parti 38 oy almış. Anlayacağınız fark azalmadığı gibi artmış üstelik…

“Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.” diye bir söz vardır. Biz AK Parti’nin savunduğu değerlere, diğerlerinden farklı oluşuna destek oluyoruz; onlarla aynı olacaksa zaten herhangi bir partiyi destekleriz. İnşallah bu sonuçlar ders olur ve kendi çizgisinden sapmadan, karşı cenaha yaranacağım diye yakınlarını küstürmeden, özüne dönerek yoluna devam eder.

Ebû Müslim Horasânî, “Onlar, şerrinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakın tuttular. Yakın tuttukları düşmanları dost olmadı. Ama uzak tuttukları dostları düşman oldu. Herkes düşman safında toplanınca yıkılmaları mukadder oldu.” demişti. AK Parti’deki durum sanki tam da buna benziyor.

AK Parti özünde de, sözünde de İslami duyarlılık sahibi insanların hassasiyetine dikkat etmeli. Dikkat ederse özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şırnak, Ağrı ve Bitlis’te olduğu gibi her geçen gün desteği artacak ve hem kazanacak hem kazandıracak. Takıntı hâline gelmiş üç beş il ve ilçeyi kazanmak için duruşundan, hassasiyetinden, kimliğinden ödün verecekse hem İzmir, Muğla, Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy gibi yerleri kazanamayacak hem de kazandığı yerleri kaybedecek.

Bu seçim doğru strateji, doğru söylem, hakkaniyetli bir duruş için hayırlara vesile olur inşallah… Çünkü AK Parti’nin bu millete, bu milletin AK Parti’ye çok ihtiyacı olacak.