Bugünlerin popüler tartışma konusu Aydın Doğan’la Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçen diyaloglar. Buna çeşitli isimler de müdahil oldu. Kavga dünün, bugünün kavgası ve tartışması değil, çok eski aslında. Tayyip Erdoğan, Aydın Doğan, Mesut Yılmaz, Nuri Albayrak, Mehmet Atalay isimleri üzerinden 2000’li yılların başında bir yayın grubuyla birlikte bir siyasi hareketin hikâyesini bir de bizden dinleyin.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Aydın Doğan’a atfettiği, “Öyle dönemler oldu ki biz hükümet getirdik, hükümet götürdük.” sözleriyle başlayan tartışma Doğan’ın mektubuyla başka bir boyuta taşındı. “Hayatım boyunca seçilmiş hiçbir lidere, hiçbir devlet insanına böyle veya bu manaya gelecek bir şey söylemedim. Asla söylemem” diyen Doğan’ın ardından tartışmaya daha önce onunla aralarında benzer bir diyalog geçen Yeni Şafak Gazetesi sahiplerinden Nuri Albayrak da girdi.
Albayrak, Aydın Doğan’ın kendisi ve kardeşi Ahmet Albayrak’a söylediğini iddia ettiği şu sözleri aktardı: “Refahyol şirketlerimize 60-70 kişilik teftiş ekibi gönderdi. Arkadaşlara sordum durumumuz ne diye, ‘Böyle giderse bizi batırırlar dediler. Çiller’e sordum, beni oyaladı. Baktım kırk yıllık şirketimi batıracaklar, ben de hükümeti yıktım.”
28 Şubat sürecinde Refahyol hükümeti sancılı bir şekilde, siyaset dışı müdahalelerle son bulurken, medya da –yine bir kısım medya eliyle- bundan fazlasıyla nasibini almıştı. Ben de o günlere ilişkin olarak hazırladığım ’Yalanlar Üstüne-28 Şubat’ın Haber Dükkânı’ isimli kitabımda bu konu üzerine kafa yormuş, onlarca örneğini satırlara dökmüştüm.
BUGÜNÜN DEĞİL, 15 YIL ÖNCESİNİN HİKAYESİ
Bu çalışmada Yeni Şafak gazetesi ve yöneticilerine yapılan baskılar da yer alıyordu. 1999 yılında o dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak cezaevine giren ve Pınarhisar Cezaevi çıkışında da bir siyasi hareketin liderlerini üstlenmeye hazırlanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verilen destek bu baskılar için yeterli sebepti. Özetle kitaptan devam edelim…
“Hareketin partileşeceği 2001 yılında garip olaylar yaşanmaya başlıyor. Erdoğan’ın doğal lideri olduğu harekete lojistik destek sağladıkları gerekçesiyle belli kesimlere asker, hükümet, medya ve iş dünyası destekli operasyonlar düzenleniyordu. Operasyonların merkezinde geleceğin başbakanını hazırlamakla suçlanan Albayraklar vardı.
İddiaya göre Erdoğan, büyükşehir belediye başkanlığı döneminde Albayraklar’ın şirketleri başta olmak üzere belli çevrelere pozitif ayrımcılık yaparak para aktardı. Bu çevreler şimdi bu kaynakları Erdoğan’ın liderliğindeki hareket için harcayacak. Egemen güçler ise bu oyunu bozarak Erdoğan’ın gelecekte devlet başkanı olmasını engelleyecek.
GAZETEYE BASKIN
5 Ocak 2002 Cumartesi günü Albayraklar Holding’in sahibi olduğu Yeni Şafak Gazetesi’ne baskın düzenlendi. ‘Örümcek Ağı Operasyonu’nun amacı kirli ilişkiler ağını ve o dönemdeki yolsuzlukları ifşa eden Yeni Şafak’a gözdağı vermek hatta susturmaktı. Ertesi günü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nden gelen yaklaşık 20 polis, arama izinleri olmadığı halde 2 kişiyi arama bahanesiyle, cuma günü ‘Örümcek adam’ manşetiyle çıkan gazeteyi bastı. Bu gözdağının ardından Yeni Şafak Gazetesi, olayı yargıya intikal ettirdi. Yeni Şafak gazetesi yöneticileri, dönemin İçişleri bakanı ve diğer görevliler hakkında suç duyurusunda bulundu.
Aydın Doğan: Sizinle uğraşırım
Yeni Şafak İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak, o günleri şöyle anlatıyor: “Biz ne yapıyorduk o zaman? Bankaların içinin boşaltılması vardı ve Yeni Şafak da çok etkili gazetecilik yapıyordu. 28 Şubat sürecinde en etkin medya idik. Andıç yayınlanmış. Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Birand, Ali Bayramoğlu, Alper Görmüş gazetelerinden bir şekilde ayrılmak zorunda kalmışlardı. Normal bir şey değildi, çılgınlık yaparak tamamını Yeni Şafak’a almıştık. 1998’in sonu ile 2001’in başlarında almıştık ve dolu dolu gazetecilik yapıyorduk. Çok da tehdit alıyorduk. Yazarların istediği gibi yazmalarına izin verirsek, bunun bedelini ödeyeceğimizi söylüyorlardı. Bunu Dinç Bilgin ve Aydın Doğan açık açık söylüyordu. Hatta bir toplantıda Aydın Doğan, Ahmet ve Nuri Albayrak Bey’e açık açık dedi ki, “Siz bu şekilde Nazlı ve Barlas’ın yazmasına müsaade ederseniz, ben onlarla uğraşmam sizle uğraşırım.” dedi. Biz de ‘Ne halin varsa gör’ dedik Doğan’a.
“Tek sorun Yeni Şafak’ı satın almamızdı”
Bize karşı kampanya yürütmeye başladılar. İBB’den aldığımız ihaleleri söylüyorlardı. Biz kanuna uygun ihaleler almıştık. Biz Abdullah Tırtıl, Nurettin Sözen, Bedrettin Dalan ve Tayyip Erdoğan döneminde de İBB ile çalıştık. Bizim belediyeden 10 yıl içinde aldığımız ihalenin tamamı 100 milyon doları bile bulmuyordu. O dönemde TSK’nın en büyük müteahhidi idik. Üniformalarının tamamını biz yapıyorduk, yemek veriyorduk. Tek sorun Yeni Şafak’ı satın almamızdı. Yeni Şafak’ta tüm yolsuzluğu yazıyorduk, zulme tepki gösteriyorduk. Mesut Yılmaz başbakan yardımcısı idi, onun kanalı ile tehdit alıyorduk. Birkaç kez bizi, tanıdıklarımız vasıtası ile tehdit etti. Önce bize kredi teklif ettiler. Bir bankanın genel müdür yardımcısı geldi, ‘Bizim yolsuzluğumuz yazmayın, size kredi verelim’ dedi. Bunlara biz yüz vermeyince dönemin içişleri bakanı, ‘Ben İstanbul’a gider, bir bekçi ile bütün Albayrak’ı yıkarım’ dedi. Ona da prim vermedik.”
“Plakasız araçlarla takip ettiler”
O dönem Yeni Şafak Gazetesi genel müdürü olan Mehmet Atalay, işletilen senaryonun çok kapsamlı olduğunu ve düğmeye basan güçlerin amaçları doğrultusunda hukuksuzluk yapmaktan hiç çekinmediklerini söylüyor. Atalay, o günleri şöyle anlatıyor: “Takvimler 5 Ocak 2001’i gösteriyordu. Yeni Şafak’ın haberciliğinin önüne geçmek ve tehdit etmek için gazeteye baskın düzenlediler. Gazete binası, polislerin telsiz seslerinden karakola dönmüştü sanki. Görüntü çok kötüydü. Polis müdürlerine “Yanlış yapıyorsunuz; birileri size talimat verdi diye gelip masum insanları rencide ediyorsunuz. Biz gazeteciyiz, burada gazetecilik yapıyoruz, gün gelir devran döner.” dedim. Bu baskından sonra bizi günlerce, plakasız araçlarla evimize kadar takip ettiler.
Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceği…
Bir grubun bir gazetesinde “Ahtapotun kolları” sürmanşeti atılmış ve ‘Şu kadar para Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceği için hazırlanıyor’ gibi haberler vardı. Yeni Şafak Gazetesi’nin patronları Albayraklar sürekli Sayın Başbakan’ımızın arkasındaydı… Öyle bir dönemdi ki her şeyin referansı askerlerdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasette önünü kesmek için verilen mücadelede kararlı insanları yok etmek, korkutmak için yapılmış bir çalışmaydı. Yeni Şafak Gazetesi’nin direkt amacı Recep Tayyip Erdoğan’ı başbakan yapmak değildi. O gün kim olsa ona da sahip çıkardık. Biz o dönemde Yeni Şafak Gazetesi olarak mağdur olan kim varsa onlara sahip olmaya çalıştık. Her türlü baskıya karşı dimdik bunu muhafaza ettik.
1 milyar doları var!
Yeni Şafak baskınından bir ay sonra Dinç Bilgin’in Sabah Gazetesi’nin Albayraklar’a yönelik haber fırtınası başladı. Ardından da yeni bir haber dalgası temmuz ayında Milliyet Gazetesi üzerinden geldi. Bu sefer Tayyip Erdoğan’ın cihad için 1 milyar dolar toplamak amacıyla belediye içinde teşkilat kurulduğu iddiaları ortaya atıldı. 17-25 Temmuz 2001 tarihli Milliyet gazetelerinde yer alan haberler vahim iddialar içeriyordu. Suçlamalar, Albayraklar’ın Tayyip Erdoğan’ın yenilikçi parti kurma çalışmasını finanse ettiği iddiası üzerine kuruluydu. Milliyet’in haberinden 6 gün sonra bu sefer Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, CNN Türk’te ‘‘Eğrisi Doğrusu’’ programında “1 milyar dolar para biriktirmişler” iddiasını ortaya atıyordu.
Yeni harekete linç operasyonu
Haberlerden 2 ay sonra gözaltılar başladı. 13 Eylül 2001’de gazeteye bir baskın daha düzenlendi. Yeni Şafak Gazetesi ve Albayrak Grubu’ndan birçok kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Gazetenin İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak yaşadıklarını şu sözlerle dile getiriyor: “Gözaltına alındığımın ilk gecesi çocuklar da gözaltına alınmıştı. O dönem Yeni Şafak, çocukların gözaltına alınmasını manşetten vermişti. Organize şube müdürü şimdiki Ergenekon davasının sanıklarından Adil Serdar Saçan, beni gece saat 02.00 gibi odasına çağırdı. Önce gazetenin manşetini sordu. Yalan bir manşetse tekzip etsinler dedim. Biz onları (çocukları) bırakacağız birazdan dedi. Demek ki haber doğru dedim. Hedef yalnızca Albayrak şirketlerini yok etmek, onlara hareket alanı bırakmamak değildi. Yine medya marifetleriyle yürütülen operasyonların karanlık hedeflerinden biri de cunta müdahalesiyle işlemez hale gelen Türkiye demokrasisine nefes aldıracak yeni bir siyasî oluşumun önünü tıkamaktı. Henüz doğmadan öldürülmek istenen o siyasî hareket, yaklaşık 9 yıldır iktidarda bulunan ve girdiği her seçimden halkın büyük desteğiyle birinci çıkan AK Parti’ydi. Linç edilmek istenen siyasetçiyse o dönem İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olan ve okuduğu bir şiir gerekçesiyle hapse mahkûm edilen Recep Tayyip Erdoğan’dı.
“Geleceğin başbakanını hazırlamakla suçlandık”
Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde geleceğin başbakanını hazırlamak ve cihat yapmakla suçlanmıştık. Geleceğin başkanını hazırlamak onlara göre çeteyle olabilirdi… Bizim bir nakliye şirketimiz var, şirketimizde çalışanlar da Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı. Yargılanmalarının sebebi de başörtüsü protestolarına şirket olarak araba tahsis etmemizdi… Bugüne gelindiğinde ben şunu söyleyebilirim; ileriyi çok iyi gören insanlardı o operasyonu yapanlar. O kadar kısa dönemde Mart 2002’de bu operasyon bitmişti, cezaevinden çıkmıştım. Çıktığımın altıncı ayında bakıyorum ki Türkiye’de her şey değişmiş. Siyasî iktidar değişti. O gün gücü elinde bulunduranların tamamı Parlamento’nun dışında kaldı. Tamamı yok oldu.
“Cezaevine girmiş bir şahsı başbakan yapmak istiyorlar”
Yeni Şafak baskınından üç ay sonra hakkında yayımlanan haberler nedeniyle Basın İlan Kurumu’na başvuran Adil Serdar Saçan, Yeni Şafak Gazetesi’nin resmî ilan ve reklam yayınlama hakkının “süresiz kesilmesini” istedi. Saçan, başvurusunda sabıkalı bir şahsı (Recep Tayyip Erdoğan) ülkenin başına getirmek için çalışan Albayraklar’la ilgili talabini şöyle gerekçelendirdi: “Mahkeme kararı kesinleşmeyip halen Yargıtay incelemesinde bulunan bir şube müdürünün bu olayı her gün işleyen ve görevden alınması için bin bir iftira amaçlı yayın yapan muhataplar; TCK gereği 1 yıla mahkûm olmuş ve cezaevinde cezasını bizzat çekmiş bir şahsı ise ülkenin başına getirebilmek için nasıl bir destek verdikleri tüm kamuoyunun malumu bulunmaktadır.”